Faili meçhul bir aşktı
Ölümün karanlık yüzüne iz düşülen
Sonsuz bekleyişlerin çaresiz tükenişleri arasında
Yitik sevdaların ışığında yıkandı susuz bedenim
Günbatımlarında hüzün yüklü gemiler yanaştı suskun limanlarıma
Okyanus yüzlü ellerinin hırçın dalgaları
Kısraklar yorgun...
Mevsimin gözdesi eski kraliyet salonları...
Degas'ın minik dansçısının gözkapaklarında
Işıksız güvertenin mayıs şarkıları...
/ Suya yazılan iki cümle gibidir elleri
Gözlerin miydi
Beni sana çeken
Yoksa ruhunun kuytu köşeleri miydi
Bazen avaz avaz bağırarak
Zamanı durduruyor
Sen geldiğin zaman bu şehre
Limanlar sus pus olurdu
Yağmurlar yağardı
Hiç durmazdı
Taşlar yosun tutardı
Her yer sen kokardı
Beni hep yarı yolda yarım bıraktın
Sözcük türetemeyişin ve suskunluğun yıktı duvarlarımı
Çamlar ve yanıp duran kör ateş...
Kağıttan bir gemi gibi eridim gözyaşında
Ne olur yırtıp atma sevgimi
Yanımda kimse yok
Gözlerimin senden yoksun kalan uçurumlarına bak
Bir kibrit çak
Yoksa karanlık rüzgarlarında üşüyeceğim
Ellerimin buz kesmiş yarınları ümitlerin olmasın
Bir kibrit çak
Barut kokan yalnızlığım sensizliğin derin kuyularında çırpınsın
İntihar koğuşlarına asardım bakışlarını
Solgun ve kırık bir umut
Parçalasıya sıkardı avuçlarında
Karanlık ve ıssız gecelerimi
Yüreğimin buğulu camlarına
Kanayan ve titreyen ellerimle
1
Sevinci tanımlanamayan güzler bıraktın arkanda
Nasıl oluyordu da
Üzerinde mutluluğun resmi olan paralarla
Bu kadar acı satın alabiliyordu ellerin
Namlusu yüreğine dayalı parmaklıklar ardından
Gülümseyen masum bir çocuk gibi
Sarınırsın uğuldayan yalnızlığına
'Yıldızlar çiğnerler ayak izlerini
Güneşine sarılırsın çıplak ayaklarınla'
Kurumlu kıyılardan süzülen bir şafak vakti gibi
Aydınlanırdı gönlümün çehresi
Sanki bir destan yazılırdı
Kirpiklerimin ucundan yüreğine uzanan
Bir demet İstanbul gibi...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!