Gözlerinden kan damlıyordu güneşin
Ve sabah yeli kuru bir ayazla okşadı yüzümü
Yapraklar sap sarıydı…
Sokaklar sus pus…
Sema ağır ağır uyanıyorken düşünden
İçim ürperdi;
Aman geç kalmasın ayrılıklar
Eksik olmasın sokaklardan
Zebella gibi dikilip hayatlara
Üç beş nöbetlerinde beklesin sabahlara kadar
Aman sakın ha es geçmesin hiçbir kaderi
Katran karası bir sabaha uyanmış gözlerim
Silik siluetler puslu görüntüler…
Dilimin ucunda söz olmayı beklerken harfler
Tuz buz olup dökülmüş heceler
Hayatımın yıkık dökük kareleri…
Bir kara boşluğa bakıyor gözlerim,
Bir kara rüzgarla yanıyor ellerim,
Avuç açmış yakarırken hudaya,
Bir karanlık hikayeyle yanıyor yüreğim;
Mil mi çekilmiş gözlere nedir! ?
Biz bir hata yaptık
Nerde bilmiyorum
Hayat çok kalabalık
İçinden çıkamıyorum
Bu harp meydanlarında durumumuz bıçak sırtı
Kıldan ince kılıçtan keskin her nefes alışımızda
Ve finali de yazıldı son sahnenin
Mahşeri dekorlu, tüketilen saatlerin
Bir fırtınanın önüne katılmış gazelin son serzenişlerinin
Hesabını tutmadım boşa harcanan nefeslerin
Öyle hesaba vurmadım kırılan dökülen ömürleri
Ben kendimi bir lokmada yedim
Deniz yakamozları içiyordu kana kana,
Korkudan benzi solmuştu yıldızların.
Vakit sabaha uzanıyorken,
Kıyılar dövünüyordu buz gibi tokatlarla,
Ve dudaklarda bir içimlik sigara…
Başı bir dumanlı bir adam volta atıyor sahil boyunda,
Bir tuvalse yaşamak
Ressamı benim!
Bir fotoğrafsa hayat
Kamera benim!
Size ne canım
Benim hangi rengi kullandığımdan!
İğne ile kuyu mu kazıyorum dersiniz
Doğmak mı marifet yaşamak mı ne dersiniz
Hep mi avutulmuşuz yoksa
Avunduğumuzu mu sanmışız
Doğru sandıklarımız yoksa
Söz günah sukut günah
Ne gör ne duy bundan sonra!
Ne konuş ne düşün bir daha
Böl parçala yok et kelimeleri
Vakitsizce dilden dökülenleri…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!