Uslanmadım…
Ne dinip durulmayı öğrendim
Ne bu öfkeyi ehlileştirebildim!
Geceleri, sabaha bir şişe rakıyla kavuşturdum
Ayanboğur sıcaklarına açtım bağrımı hep…
Çoğu zaman erteledim çok zaman ertelendim.
Gece sabaha devretti nöbetini
Yıldızlar güneşe…
Çığlık çığlık dalga sesleri
Martı seslerine büründü
Bir bıçak keskinliğindeki ayaz
Hoş bir sabah yeline döndü
Ay hilal
Rakı sofrasında bir kadeh rakı üşüyor
Bir dilim beyaz peynir
Ve ayrı gayrı kalmış çatal ve bıçak
Ay hilal
Sere serpe masaya serilmiş
Kendini kendinden koruyamazsın
Kendini kendinden sakınamazsın
En dip deliklere de girsen
Saklanamazsın!
Önce aynalar çıkar karşına
Birer ikişer tokatlar yağar yığın yığın
Sen hep kan kusmak nedir bilir misin?
Uykuları terk etmek?
Bir sonrasına canlı çıkmak için
Şeytanınla cenk etmek?
Bilmezsin!
Sen nefreti de bilmezsin zaten
Sığıntısı olduk hayatın
Hiçbir cümle bize ait değil
Ezberletildik ezelden
Hiçbir hece biz değil
Ama olmuyor
Ne telaşsız bir güne uyanmıştık
Ne tenha bir sabah uyanıyordu sokaklarda
Gecenin ayazından sıyrılıp kucak açarken başak rengi sarılara
Siyahlara renk geldi, sonra beyazlar yeşillendi
Telaşası sardı şehrin dört bir yanı dip bucak
Kucak kucak martı sesleri dağıldı ulu orta
Savur külümü dumanımı savur
Keskinleşmeden bu kör öfke
Çekip bu canı saç savur
Sus… heceyi kelimeyi sus
Kan gölüne dönmüş feveranları
Işıklar sönse de
Devam ediyor oyun
Seyirciler yerinde
Gülücüklerde maske
Kim oynuyor, kim kanıyor!
Sus…
Gözlerinden okunsun acın, sızın
İçine aksın kanlı göz yaşın
Yağmurlar silsin yüreğindeki acının izlerini
Hazana bırak sararıp soldursun derdini
Sen… sus…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!