Kan kızılı poyrazlar savruluyor toz toprak
Prangalarını koparmış hiddetler
Hışımla işgal ediyor hayatları
Bir akbaba edasıyla dolaşırken ecel kredisi tükenmiş zamanlarda
Dumanı tüten bedenler bırakmıyor azraili mesaiye
Ne kadar da masumane örtüyor tüm kirleri
Ne kadar kolay boyuyor en kirli renkleri
Ah bir de bu güneş bozmasa tüm ahengi!
Ayaz… Gri tonlarda
Ne kara ne de beyaz
Ne kış ne de yaz
Durum vasat biraz!
Dizginlemeye çalıştıkça öfke gibi
Kabarıyor içimde bu his;
Kolum kanadım kırık
Hayatınım kareleri dökük yıkık
Kim bu
Eline kara kalemleri alıp
Kafasına göre yazan çizen bozan
Sur borusunu çaldı İsrafil
Yer gök sallantıda
Pamuk ipliklerinin bi ucu doğuda bi ucu batıda
Şerri bela rabbi kaza hayatlarda bi sükut
Tenlerde bir ürperti diken diken…
Oldum olası böyledir hep;
Donuk ve mat renkli
Hem de olabildiğince sinsi
Kalemi kâğıdı versen elime
Suretini çizemem ki
Oldum olası böyledir hep
Mendilimi çıkarıp sallayamadım ardından
Elimde hüzün vardı koskocaman
Ne bir ağıt yakabildim ne de feveran
Dilimde yangın vardı buram buram
Gözyaşlarımı salıp sel eyleyemedim ardından
Bu yıkık dökük halimle sevme beni
Görme…
Duyma …
Bilme…
Tutma ellerimi
Yağmura; yağda temizlensin şu sokaklar dedim
Güneşe; doğ da aydınlansın hayatlar…
Mevsimin en zemherisi tepemde seren cami okurken
Tanrım dedim, bi ışık!
Suya yazılmış tüm lüzumlu sözler
Aynalar donuk
Gök kudurdu hiddetinden
Yer yerinde duramıyor artık
Hiç olmadık bi zamanda çıka gelen bu vakitsiz gidişler
Hiç olmadık bi zamanda da ebedileşti
Takvimler çakılı kaldı gidiş vakitlerinde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!