Kelimeleri, kelam ederken kekeliyor varlığımız hece hece.
Topal bir yanı vardı bizim adı meçhul hislerimizin. Leylekler ceninleri taşırken, eksik bir yanı vardı işte. Beceriksiz toplama işlemleri gibiydik, birbirimizin içinden çıkarken. Kalan, gidenden habersiz saçma bir manşet.
Tadı geçmiş, adı gelecek kokan yapboz bir an dan ibaretti anılarımız. Biriktirdiklerimizse çıplak acılardı, hepsi bu. Ete benzeyen bir hiçlikti ten. Benzersiz.
Hızlıca yavaşlamam gerektiğini durduğumda anladım. Kaza süsü verdim kalp çarpıntıma. Ölüyorum.
Unutmak istedim. Bütün bildiklerimi. Ama nafile, tüm bildiklerini unutsam bile unuttuğumu biliyorum. Çaresi yok bunun.
Sadece nefes almalıyım biraz.
Boğazına düğümlenen soluğun mu? Hani şu ciğerlerine neredeyse küsmüş, yolunu şaşırmış, belki hain, belki mazlum, hani şu soluk boruna bıçağını takmış ta yırtarcasına gelen yada gelmeyen, inatçı, cimri soluğun mu? Boğazına düğümlenen sevdiğim vedasını cebinde taşıyan, özünde akordu bozuk sesler barından cümleler mi yoksa? Gözlerinden düşmeye aşina yaşlanmış, dışlanmış bir kaç damla mı yoksa boğazında biriken?
Belki bahçeye çıkmıştır hava almaya. Belki pazara gitmiştir birazdan gelir. Yada sahile gitmiş de olabilir ama öyleyse üşütmez umarım hava soğuk. Komşulardadır belki. Yada sıcak ekmek almaya gitmiştir fırından yanına da tereyağı. Çocukların saçlarını okşamıştır kesin. Kalbimi ısıtacaktır. Tenime sarılacak. Belki evin bir köşesine saklanmıştır annesini kaybetmiş bir çocuk gibi ürkek, o tarifi imkansız kokun. Çıkar mı dersin bir köşeden. Ne dersin? Duvarları koklamaya devam etmeli miyim? Yada bastığın toprakları sevdiğim.
Bir boşluğun içine düştüm sevdiğim sen gittikten sonra. Ben düştüm dolmadı boşluk. Senin bütün sevdiklerin düştü dolmadı. Herkes ağladı dolmadı. Bir boşluğa düştüm sevdiğim, boşluğuna. Öylesine dar bir boşluk. Nefesim daralıyor. Ölesiye dar. Neden ittin beni buraya? Neden gittin? Gözlerim doluyor da dolmuyor boşluk. Yok yok ağlamıyorum. Gözüme bir şey de kaçmadı hem. Gözlerim eriyor yalnızca göz pınarlarıma biriken tuzdan. Göz kapaklarım eriyor.
Peki beni daha ne kadar öldüreceksin diye sordu cesedim. Ben bilmem dedim, yaşayanlara sor. Soruşturması yarım kaldı, suç üstü yakalanmış bir bıçak sırtımda.
Oysa elimde papatyalar açıyordu, taç yapacaktım ben onları. Düdük çaldı, taç oldu. Kullanmaya mecalim yok hiç bir sürümü bozuk kullanım klavuzunu.
Yaşarken ödümüz patlıyor ölmekten, ölüyoruz dedim. Daha dedi peki dedi ne kadar dedi ölürüz ki dedi. Bilmiyoruz dedim. Ama gitmeyiliz dedim. Cesedimi ciğnemen lazım dedi. Cesedimi ciğnedim. Fakat yalnızca ayaklarıma bulaşan, bulaşıcı bir hastalığın ilgiye muhtaçlığıymış. Güldüm. Geçemedim.
Yoruluyorum.
(Satır aralarını doldurmaya yetmiyor, aralık. Kış her zaman yaz’dıklarım.)
Nefes almaktan.
(Haykırma isteği genzimi yakıyor.)
Altıma “aklımı” kaçırdım galiba. Aklım fikrim şey, yarım yamalak ve yer yer parçalı düşünce bulutlu.
Artık herşeyin hazırıda mevcut. Hazır konusuda açılmışken.
Fikirlerime göz diktikçe, göz yaşı filizleniyor düşüncelerimde. Ağlamıyorum, bu benim düşünce selim. Can simidi tak yada martılara simit at. Nasılsa ikisi de, martılara ‘sapanla saçma’ atan çocuklar kadar sınır dışı.
Tam bir kere öldüm. Facia.
Sonra kuşları getirdiler gök yüzüne. Sonra bulutları. Sonra yağmuru. Güldük.
Vapur düdüklerini getirdiler sonra. El sallayan bir kız. Daha sonra sallanan bir sandalye. Dar ağacına asılmış bir fotoğraf. Güldük.
Unuttun mu peki unuttuğunu?
Büyük bir kısmı çürümüş şu kalbimin sağlam kalan parçasını da yüklendi topal bir karınca dişleri arasına. Ulaşır mı dersin?
Neden geldin? Sorularıma verecek cevabın yoksa neden geldin sorunlarımın sorulara bakan kıyısına?
Bu benim sonum olsun dedim ve sesimin ağırlığını kulağının en narin kılcal damarına yükledim.
Gözlerin hayrete düşmüş, hayretine.
O kadar hızlı çevirdin ki kafanı yüzümün yörüngesine, saçlarının savrulmasından havada küçük hortumlar oluşup sinekleri yutup yoluna devam etti.
Hücrelerim tükeniyor.
Küfür ederken birikiyor dudaklarımın kenarında köpük köpük anasının avradının tarihi. Gelmişini geçmişini geçiyorum.
Kedilerin tırnaklarımı etime takıp kanattıktan sonrada iyi olsun diye yalamaları bana kadınları hatırlatıyor bir nebze. Kalbimi kanatıp sonrada öptüler geçsin diye.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!