Dedim ki, kader aslında kadersiz bir tercihtir sadece. Sadede gelince dedim, kaderim ben seni tercih ettim.
Sustuk. Kuruyan hücrelerimizi katık ederek hecelere. Bir cinayetin sözlerini fısıldadı dudaklarımız ve hiç bilmediğimiz bir dilin emanetçisi oldu kulaklarımız.
Sustuk. Biraz daha duyabilmek için duyarsızlığımızı. Kanaması bile gerekmezdi oysa etinin. Rengi bile değişmemeliydi oysa sesinin.
Günlerden cumartesi, bu gün benim son günüm. Bu gün öleceğimi biliyorum. Bu çok garip bir duygu. Bunu hiç yaşadınız mı? Gerçi bu duyguyu yaşasanız şimdi beni tanıyor olamazdınız. İçimde bayram sabahı heyecanı gibi heyecan var. Ama yetim bir çocuğunda burukluğu var. Garip bir tılsım. Kalbimin üstüne iğneler batıyor gibi.
(– Korkarsan ölemezsin. – Korkarsan ölemezsin.)
Aslında içim burkuluyor. Hava çok güzelmiş. Öyle demişti gardiyanlar az önce kendi aralarında konuşurken. Bu gün aslında güneşi göreceğim için de tuhaf bir sevinç var kalbimde. Buraya geldiğimden beri güneşi 40 kere gördüm. Kemiklerimi güneşte kurutmaya vaktim olmadı ama. Bu gün bunu isteyeceğim.
Baba dişimi paslı bir pense ile söktüğünden beridir hep eksik gülüyorum kadınlara.
Sırtım ağrıyor sırtımın ağırlığından.
Daha yolum var.
Pabucuma diyecek ne bir sözüm var nede ucuz bir göz farı.
Martıları rahat bırak onlar denizin fahişesi ve satın almak için göz yaşı gerekli.
Gözlerinin içine bakamıyorsam bir sebebi var.
Suskunluğumun bir sebebi var.
Güzelliğin nasıl sebepsizse,
Çirkin çekingenliğimin bir sebebi var.
Her şeyde bir anlam gizli.
Anlamsızlığımın bir sesi var.
Ah güzeller güzeli sevgilim.
Gülüşünden ruhlar geçer.
Günahlar dolanır o ateş kızılı saçlarına.
Ellerin pamuk tarlası, gözlerin bir göl yeşili.
Ah güzeller güzelim, sevgilim.
Sensizlik akıl dışı bir olgu
Cevapları olmayan soruları sorgusuzca sorgulamayı sen bir de bana sor.
Daha dün gelecek kaygısı çekiyorduk geçmişimizde. Oysa şimdi yalnızca geçmişimizde ki gelecek kaygıları için kaygılanıyoruz, kaygısızca. Sen bir de benim gözlerimden gör günü.
Olmayan suratlarını sevdik bebeklerin. Doğmayan hayaller kurduk. Gerçek olmayan gerekçeler bulduk. Aptalca sustuk. Dangalakça konuştuk. Şimdi ise kanıyor her yanımız, yalanlara.
Çok sıkılıyorum besin değeri, tuzu, tadı az olan bu tırnaklarımı yemekten.
Son günlerde son günlerime taktım nedense.
Ha bu arada beynimde ki uğur değil ur. Bilmiyorsanız söyleyeyim.
Parmak izlerimi jiletlerin ince ruhu ile kazıyorum etimden.
Artık delil olmasından korkmadan daldırıyorum parmaklarımı günah reçeline. Ensemden tutup çekiyorum kişiliğimi ve suç üstü yakalıyorum serseri benliğimi. Gülüşüm de ateş gizli. Aynaların sır sürülmüş yüzüne anlatıyorum bütün ihanetlerimi ve geçip önüne görüntümün, yansımamdan dinliyorum birde hikayeyi. Gülüşüm de okyanuslar gizli. Yıkık bir sokağın, rutubet kokan kaldırımlarında tarihi geçmiş bir kibrit ile yakıyorum kimliğimi. Yavaş yavaş yok oluyor yasal ben. Yasak bütün işlerde suretim belirir. Ayıp bütün muhabbetlere kulak kabartırım, ayıp bütün muhabbetlerde pantolonum kabarır. Ruhumu hapsetmek imkansız. Yaşlı bir sürtüktür bakışlarım gölgelerinize takılır. Gülüşüm de ölüm gizli.
Okyanusta yanarak ölüyorum. Ve bu yüzden lanet olası.
Gülüyorum.
Şeytan tırnaklarım, normal tırnaklarımın nefsine giriyor ve baş kaldırıyorlar makasın diktatörlüğüne.
Maksat, aşmak maksadı.
Katılım kalıtsal bir katliamdır bir nebze bile katılabilirsen katliama.
Öyle değil aslında yaşananlar, yanlış bir tercihin kıyısında yaşlı bir kalp atışı gibi bitkin ve yaş dolu bir geçmişle geçmişe bakan yaslı bir göz bebeği hıçkırığı tadında her şey. Böyle değil aslında yaşananlar, öyle sandığın gibi değil umduklarından uzak umarsız bir tutarsızlığın can çekişmesine sahne olan tüm alanlara gebe bir bakire gibi abes damağına yayılan tat. Değil aslında yaşamak bu nefes alış/ın adı yalnızca alış/kanlık. Sıkı giyin, üstü kalsın zamanın.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!