Birkan Akdoğan Şiirleri - Şair Birkan Ak ...

0

TAKİPÇİ

Birkan Akdoğan

Gözlerinin bebeğine kertilmiş olsa göz bebeğim. Uyusa sende benliğimin var olmaya çalışan kişiliği. Kaçınılmaz. Ellerim gömse parmaklarımı, saç diplerinin gölgeliklerine.
Bir dua karalansa dilimin tüyü bitmiş yetimliğinde. Ve dudaklarımdan intihar eden her sözcüğün aslında adak olduğunu bilsen. Sana ait olan harfler. Soluğum soluk borumu parçalayıp kavuşsa nefesine. Yatsa çocukluğum olgunluğunun dizinde. Parmak izlerin yer etse,
gözümün dizine bıraktığı ahmak ıslatan yağmurlarında.
Cevap bulamadım sorularıma. Kafam karışık.

İyi geceler demek temenni mi yoksa gece zaten seninle varlığınla iyi mi? Bilmemek cehaletten mi yoksa cehalet senin varlığını bunca zamandır bilmemek mi?

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

Parçalı bulutlu gözlerinde aylak bir kuş gibi gezinen şaşkın bakışlarımı yahut kulağına bir pamuk gibi tıkanan şu anlamsız gürültü kalabalığı içinde kendi sesine tutunmuş aciz ruhumu bul. Kayıp bir kayıp aranıyor ilanına sinmiş ürkekliğimi dışlayan tüm anları sil at. Korkuyorum. Korkularım tenine benzer bir aroma kokuyor. Bul beni. Tadı geçmiş bir sakız gibi amaçsızca ve acımasızca çiğnenirken onurum düz tabanlıların altında, siktirboktan bir arkadaşın ev hediyesi diye aldığı o çin malı süs eşyası gibi evin toz tutmuş bir köşesinde içimde taze bir umutla bekliyorum seni. Belki o bakir ellerin değer yitikliğime, belki o tanrısal sesin. Bakarsın o tarifi zor olan gülümsemen saçlarıma dolanır serkeş bir rüzgar gibi. Uzak yolların yorgunluğunu diz kapaklarının altına hapsetmiş bir derviş gibi, aslında hiç bir boktan da anlayamamış bir dangalaklıkla belki adına bir çok salağın aşk dediği o garip hisleri bastırıp ciğerlerime, tükenmişler namına çıksam karşına, bakışlarının hedefi olur mu tenim. Hani o musalla taşı kadar soğuk bir taşın altına saklanmış kertenkele gibi, her seferinde sanki kuyruğumu bırakır gibi bırakıyorum kalbimi ve kaçıyorum yalana yakın sevişmelerin arasından. Bir kaçağın memleketi olmaz. Öyle ise azat et beni bularak, kendine hapsederek. Kurtar bu çelimsiz kaslarımın sardığı bedenimden gerçekliğimi. Farz et pantolonun cebinde unuttuğun ve daha sonradan hiç hesapta yokken bulduğun para gibi mutlu edeceğim seni. Farz et o hiç tanımadığın sokaklardan telaş içinde geçerken tanıdık bir mekan gibi güven vereceğim sana. Farz et annenden yadigar kalan küpenin kaybolan tekini bulman gibi huzur vereceğim sana. Gel bul beni ne olur. Hem ne olur ki? Senin yüzünden senin yüzünde tüm yıldızlı geceler. Öyle ise adına gece denen bu renksiz zamanlarda yıldızlar dökülsün gök yüzünden çünkü tüm geçerli dinlerde haram denir böylesi bir sahteciliğe. Gel sen beni bul yada en azından ara, merak etme ben çıkarım hemen karşına.

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

Bağlayamadım ki hiç ayakkabımın bağcığını annem tutmadan ipin ucundan. Nede bağlanabildim hayata, birisi tutmadan avuçlarımdan. Düşerken bir göz yaşı gibi dizlerime başım, bir uçuk gibi büyüyor ıslığım, uçurum sükunu dudaklarımdan. Kabuğunu soyarken kalbimdeki yaranın, aşk denen vitaminde atmışım içimden. Sakar benlik. Ve kızarır yüzüm bir kızın karşısında; Topuğu delik bir çorapla namaz kıldıran imam gibi. Saçlarımdaki beyazların sebebi, ömrümün sonbaharında olması mı?
Ellerim titremekten tutmuyor artık ve de bağcıksız giyiyorum ayakkabılarımı.

Hayatı bağlamak için titrek avuçlarıma.

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

İnançların olmadığını söyleyeceğim sana. İnanacaksın, inançların olmadığına.

Sana bir masal anlatacağım sonra. Kulağına harfleri ite kaka sokacağım. Duyduğun her şey biraz hiçbir şey olacak.

Masalda üzüntünün nasıl var olduğunu anlatacağım sana, üzülmeyeceksin. Fakat sahtekar biri olmadığın için sen sevinmeyeceksinde.

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

Bundan çok zaman önceydi belki. Hani daha yaralarımız acılarımızla besleniyordu. Hani yarın dediğimiz şey anlarımıza düşman bir yalancıydı. Gülücük dediğimiz yanak göçüklerimizin altında kalmış heveslerdi. Çiçekler tohum bile değildi o zamanlarda.

Hatırlar mısın?

Kıçımızı hapsedip kaldırımın soğukluğuna, geçen saate aldırış etmeden, öylece boş ve öylece birbirimize ait yumardık gözlerimizi gündüze inat bir karanlıkla. İliklerimize iliklenen çelişkilere aldırış etmeden, denklemlerine takılmadan bilinmezliğin ve düşünmeden düşüncesizliği arzulu bir şekilde sarardık bedenlerimizi birbirimizin bedeniyle.

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

Ben boşluğun içine düşüyorum sanmıştım ama boşluk benim içime düşüyordu. Ürküyordum. Hatta korkuyorum bile denebilir. Hemde hiç korkmadığım kadar korkuyordum denebilir. Ve dediler.

Yanlışım beni yaka paça bir doğrunun eşiğine sürüklüyordu. İçimdeki boşluk yanlışlarımla doğru bir şekilde ahenk ile doluyordu.

İçinden çıkılmaz bir durumdu ve ben içimden çıkamıyordum.

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

Tüm saatlerin pillerini çıkardım. Zaman durdu. Sen gitmedin.
Ben hiç özlemedim.

Ama böyle değil.

Her şey yine olduğu gibi kayıp. Her şey yine hiç bir şey demek gibi hece hece bir bütün.

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

Her duamda Tanrı, süratle birbirini döven dudaklarımı izliyor.
İkisi de kin dolu. İkisi de acımazsız.
İkisinin ortasında kalan meydanda çocuklar dolanıyor.
Çıkarın onları. Umutlarım ölmesin.

Her duamda Tanrı, görünen dişlerimden yaşıma bakıyor.

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

Belli ki batık bir geminin yalnızlığı vardı yalın gözlerinin, fırtınalı denizlerinde. O ince ses telin, hicazdan bir ayrılık şarkısının notalarını basıyordu her bir hıçkırığın göz yaşında. Yada duyduklarımız doyurmuyordu iştahsız kulak zarımızı.

Düş’eş.

Bir kulaç daha at yerin dibine.

Devamını Oku
Birkan Akdoğan

Kadın adama dedi ki:
Ölelim.
Tüm anları rahmine alan bu orospu zamana inat.
Bir saatin tik takına hapsedip geleceği, sessiz ve sancılı bir şekilde ölelim.
Sen bana sarıl. Şu hani dolgun memelerden fışkıran bir süt gibi beyaz (lakin o kadar temiz olmayan) tenime.
Sen bana sarıl. Isıt. Kokla. Sev.

Devamını Oku