Sevgili Gamzelim’e;
Bu sabah gönlümün tüm kapıları açıldı sesinin naif tınısıyla ve yüreğimden yüreğine pek çok kelebek kanatlandı. Sesine yansıyan aşk dolu kelimelerin sıcaklığı tüm bedenimi esir aldı birden bire ve ben sadece gülümseyebildim dinlerken seni.
Ne güzelmiş güne aşkla başlamak; gökten yağan ve kimsenin görmediği gül yağmurları ile ıslanmak, sabahın o iç gıcıklayan esintisinde, tüm benliğimi kaplayan huzuru seninle paylaşmak ve sadece hayallerimle sınırlı olan o sonsuz bahçede seni yaşamak, ne güzelmiş...
İçimdeki çocuk kırgın, üzgün, çaresiz
İsyanlarda çağlıyor yüreği
Ve karşısındaki yürek;
Zalim, acımasız, merhametsiz
Düşünmeden terkediyor sevenini...
Sadece yaşamak istiyorum.
Dünü düşünmeden
yarını beklemeden
sadece yaşamak.
Bazen alıp gidebilmek başımı
bilinmeyene,
Şimdi bir yanardağ patlasa içimde
Ve çığlıklarım sarsa tüm dünyayı.
Yer gök şahit olsa gönlümün feryadına
Ve yarınlarım geçmişimden hesap sorsa.
Can suskun, can nöbette beklese
Kefene sardığın aşkımı.
Yanan iki yüreğin,
yakan acı gerçeklerin,
bitmek tükenmek bilmez sensizliğin
faturası oldu gidişin.
Gülüşündeki hasretliğin,
Yüreğim üşüyor kelimelerinin ayazında
ve gülüşün bile ısıtmıyor ruhumu şu an.
Tenime dokunan ellerin
başkasını arzularken
ve tüm ruhuna benliğim yabancıyken
neden sevgili, nedendir bu zorlayış?
Dışarıda inanılmaz soğuk ve rahatsız edici bir hava olmasına rağmen yüreğim senin varlığın ile öyle güzel ısınıyor ki, tahmin bile edemezsin. Bu sabah yeni bir başlangıç yapmaya karar verdim seni düşünürken. Herşeye yeniden başlamak ve sıfırdan yol çıkmak... ucunun nereye varacağını hesaplamadan...
Bugün kasım 2002 ve tüm düşlerim sana odaklanmış, tüm hayatım senin varlığına hasret kalmış durumda. 25 yıllık hayatımın tüm coşkusu ile durmadan sana akan bir nehir var burada ve sen bunu biliyorsun. Meğer ne büyük eksikmişsin sen benim hayatımda ve nasıl da dolu dolu gelmişim ben sana. Günlerdir hatta aylardır yoksaymaya çalıştığım ve ertelediğim “bendeliğini” artık kabullendim sevdiğim ve istesen de istemesen de büyük bir sevda oldum alev alev yanan.
Her gece yatağıma uzandığımda düşlediğim, güne başlarken hayalinle avunduğum ve gece rüyalarımda varlığınla konuştuğum bir BEN yarattın ellerinle. Öylesine kutsal ve öylesine farklı bir dünya verdinki sen bana, ancak şapka çıkartırım ben bu sevdaya...
Aşk yeniden...
Yoksa yüreğin mi kıpırdıyor yine?
Heyecanlanmaya mı başladın sen?
İçinde bir başka yüreğin gölgesi mi dansediyor acaba?
Kış mevsiminin o muazzam mucizesi olan kar, usul usul yağıyor ve görenler için “ acaba tutar mı? ” sorusunu akla getiriyordu. Pelin de istisna olmayı başaramamış ve mutfak camından dışarıyı seyrederken zihninde bu soru belirivermişti. Kar yağışını çok sevmesine rağmen, bu sefer tutmasını istemiyordu çünkü sevgilisi yedi tepeli kentten gelecekti. Yollardaki en ufak bir pürüz bile buluşmalarını geciktirebilirdi.
Nasıl da heyecanlı idi genç kadın. Güneşin doğuşunu bile beklemeden kalkmış ve mutfak penceresinden dışarıyı seyre dalmıştı. Çok kısa bir süre önce yaklaşık bir yıl süren bir ilişkisini bitirmiş olmasına rağmen, kalbi yine çarpmaya ve nefessiz kalmaya başlamıştı bile.
Yeniden aşkı tadıyor, kimselere hesap vermeden, sınırsızca aşkını yaşıyordu. Korkuyordu, hem de deliler gibi korkuyordu. Her zamanki gibi rüyaymışcasına başlayan bu ilişkinin de kabusa dönmesinden ve elindeki bu değerli mücevheri ansızın kaybetmekten ölesiye korkuyordu. İşte bu sabah uykusuz kalmasının sebebi de buydu. Yorgun bir işgününün ardından evine geç saatte gelen Pelin, sancılı rüyalar görmüş, tedirgin bir gece geçirmiş ve en sonunda da çareyi kalkmakta bulmuştu.
Güneşin ışıklarından önce uyandım bugün.
Seni düşündüm alaca güzellikte
seni arzuladm güne teslim oluken gece
ve seni bekledim
sabahın ilk ışıklarında.....
Ama nafile gülüm.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!