Kitaplarımın arasından bir albüm çıktı bu akşam,
Her birine paha biçemeyeceğim renkler saklı resimlerde.
Seneler resimlerin arasına sıkışmış,
Ama hiç ezilmemiş, solmamış..
Mesela şu sahil hala aynı,
Tüm canlılığıyla maviyi haykırıyor bana.
Sabahların bir anlamı yok,
Gecelerim yangın yeri,
Ben yüzüne bakarken,
Sen gözlerini kaçırıyorsun,
Allah’ım bu nasıl bir acı,
Yaşatma bunları,
Bir Adige’yi soracaksan eğer,
Misafirinden sor,
Anlatacaktır sana her şeyini,
Acı söz duyamazsın dilinden,
En ufak hoşnutsuzluk görünmez gözünden.
Yazmak gerekir bazen, rahatça saçmalayabilmek için. Kağıt kaleme “saçmalıyorsun” demez çünkü. Kalem arsızlaşır kağıdın sükûtunda. Kimse okumasın diye kağıdın bir ucunu siper yaparken, yalnızlığının duvarlarda yankılanması bile tedirgin ederken seni. Ve cümleleri istediğim kadar devirebilirsin. Devrildikçe cümleler anlamlar çıkar altından. Kimsenin farkına bile varamayacağı bir ışık süzülür, gelir konar kağıda, ikincil tekil şahısa yazılmış gibi yapılan, lakin öznesiz kalmış yetim cümlelere.
Öyle işte, yazmak gerekir bazen, sanki rahatlayacakmışçasına. Edebi bir üslûp takınır gibi. Halbuki elinin titremesinden yazı dağılır kağıda. Tıkanırsın yazarken, öksürürsün kelimeleri. Öyle kolay çıkmazlar tozlu raflardan. Sırf girizgah olsun diye sayfalar doldurabilir, hatta devamı gelmeden yorulabilirsin. Mektup tadında sıralarsın tüm söz öbeklerini.
Yazmak gerekir bazen, dile ağır gelenleri yüklersin bir kağıda, ki belki de kağıt olmadan nice isimlerin kazınmışlığı vardır üstünde, bilemezsin. Yeni bir sayfa bile değildir belki de. Kağıt değil de kalem taşır aslında hatıralarını. Zaten tedavülden kalkmış bir kalemden, mevsimi bahara çalmasını bekleyemezsin. Ama seversin mürekkebinin kokusunu. Alışmışlıklara alışmış, eski bir şairden bozma yüzü genç kendi ihtiyar bir adamın elinde süzülürken kağıdın üstünde, dans ediyormuş gibi gelir. Bir kâfe çınlar kulaklarında.
Yazmak gerekir bazen, eski bir savaş borusunu üfler gibi, elinde en keskin kılıçtan keskin kalem. Kim bilir kaç gecenin gözyaşlarını taşır kutusunda. Gitmek ile kalmak arasındaki ince çizgiyi anlatırcasına gücü simgeler öyle anlarda. Yazmak zor iştir üstadım. Öyle iki kelimeyi koyup ardı sıra, oldu denmez her yazılana. Savaşmaya gücün yoksa hiç, çıkarmayacaksın silahını kınından. Çıkardın mı o mürekkep dökülecek kağıda. Odanın her tarafına dağılacak dağılmışlıkların, sonra toplayıp hepsini kronolijisini çıkartacaksın. Her birine ayrı ayrı haykıracaksın içinden gelenleri. Gerekirse Allah Allah niğdalarıyla vuracaksın kalemini.
Yazmak gerekir bazen, belki de gerekmez. Her gece fısıldarken kendi kendine, cümleler değişse de aynıdır hikaye. Şizofrene ramak kala, artmışsa baş ağrıların. Yazmayacaksın. Dile getirmekten alıkoyuyorsa seni gururun. Yazmayacaksın. Susup oturacaksan eğer, yazmayacaksın o yazıyı. Sevinçlerin dönmeyecekse mutluluğa günün birinde, umut denilen şeyi sen taşımıyorsan koynunda yazmayacaksın. Eğer yazmazsam patlarım demiyorsan, gerek yok zaten. Yazdığın okunmasın istiyorsan, geçip derenin kenarına su içer gibi yapacaksın, ama elini yüzünü ıslatmayacaksın. Yoksa bir rüzgar eser, sen rüzgara sevdalı bir uçurtma, ipi takılmış bir ağacın ufacık yaprağına, kalırsın bir başına.
Ölsem gelir miydin cenazeme ey sevdiğim?
Şimdi sensiz her gün ölmekteyim,
Bir kez gelsen yeterdi,
Gözlerin gözlerime değseydi.
An gelir konuşamaz insan,
Boğazında toplanır kelimeler,
Bir nefeste hepsi çıkacakmış gibi,
Yutkunsa yutkunamaz,
Konuşmaya gücü yok,
Kelimeler ağır belli ki,
özgürce, delice, belki akılsızca
sevmek isterdim seni
ama olmuyor, kıyamıyorum
sevemiyorum seni sevmeyi
korkuyorum seni incitmekten
seni saklıyorum içimde
sabahın ilk ışıklarıyla
otogarda elinde büyükçe bir bavulu
üstündeki tek gömlekle titreyen bir genç
muavinin verdiği soğuk kahvede
ısınmaya ve dirilmeye çalışırken
otobüs yanaşıyor altıncı peronda
yüreğim hergüne uyanır
sanki bir hazan sabahında
serin bir rüzgar bekler
bir esinti, senin kokuna benzeyen
her gölgede seni arar gözlerim
görmek üzere ümitlerle
gideceğim buralardan çoook uzaklara
belki bir sabah çıkacağım
belki güneşin yitip gittiği bir alaca karanlıkta
ama çıkıp, çekip gittiğimde sevdiğim
elinde bir zarf, içinde ise bir mektup olacak
sen bu satırları okurken.... diye başlayacak
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!