herkesin birşey bilmeyipte
çok bildiği bir coğrafyada
ben sana tutkundum
ama kimse bilmezdi
gözlerin aslında
çağla yeşiliydi senin...
gözlerimi tavana dikip seni düşlüyorum
kimbilir neredesin sen şimdi
hangi uzak şehirlerdesin
sen unutabildin mi bilmem ama
ben hala o eski günleri özlemle anıyorum
nasıl sarılırdık birbirimize
kimse ağlama demesin artık bana
kimse üstüme gelmesin
bırakın dökeyim içimi
doya doya aşık olayım
bıçak bıçak keseyim yaralarımı
tuz basayım merhem yerine
biliyorum elinde olsa
şu gün şu saat vururdun beni
sonra kalbimi parçalara ayırıp
diğer sanat eserlerinin arasında saklardın
bütün kanımı emerdin
bir damlasını bile ziyan etmeden
dur biraz düşün
ne var elimizde geçmişten
kim kaldı şimdi geriye
ne oldu mutluluklarımıza
ayrılıklarla mı kirlettik o tertemiz aşkı
kim yenildi bu kadar koşuşturmadan sonra
sonbahar dökülüyor gözlerinden
ağaçlarda sararan yapraklar yerine
ben ise son bir mavi yakalıyorum gökyüzünde
hava hafif kararırken
senin için tutuyorum bütün renklerimi
öyle gariban öyle tuhaf bir akşam üstünde
gitme
gitme ne olur
yüreğim daha bir çocuk bugün
bırakma böyle yüzüstü
sımsıkı sarıl ellerime
kanayan yaralarımı sar
birgün yüreğinde bir yerin aniden sızlarsa
bil ki ordayım ben gitmedim hala
seni düşünüp kahroluyorum karanlıklarda
ölüp ölüp diriliyorum zulalarımda
bana döneceğin günü bekliyorum hala
bir elimde deniz bir elimde gökyüzü
çocukluğum gözlerinde rehin kalmıştı
seni sevmek delilikken
aşkın yasak olduğu bir ülkede
ben seni sevmiştim istemeden
ve ölümden korkar gibi korkuyordum seni kaybetmekten
herşeye rağmen susuyordum
çok mu büyüttüm gözümde ben seni
çok mu fazla sevdim
değerinden çok mu yücelttim
ne olduğunu bilmezken
acıyorum şimdi
ama kendime değil asla
Harika bir kurgu ve hiç hikaye sıkıntısı yok, zengin anlatım ve cok farklı bir aleme yolculuk etmek isteyenler bu yazıları okusun lütfen... Tebrikler Ayşegül hanım.