Kapkaranlık gökyüzü...
Deli mi deli yağmur...
Ağlıyor bulutlar
Gülmeyi unutmuş
Yurdumun üzerine...
Film gibi başladı aşk;
Tanıştılar bir akşamüstü.
On üçündeydi kız,
Ve on beşinde çocuk.
Pır pır etti kızın kalbi,
Aşkı anlatın bana.
Bilmek istiyorum aşk bu mu?
Doluyor gözlerim adını anınca...
Düşen her kar tanesinde
ve yağmur damlasında,
dökülen her yaprakta
Gelmişti eski zamanların birinden sanki.
Hiç yabancı değildi bakışı, gülüşü.
Emindim daha önce de sevmiştim onu.
Daha önce de demiştim işte sevdiceğim bu...
Taş devri miydi yoksa cilalı taş mı?
Bir terslik var bu işte;
Beden eskiyip küçülüyor
yıllar geçtikçe.
Eskimiyor ruh oysa
gelişip özgürleşiyor gittikçe.
Ve bir gün dar geliyor
Açsam gözlerimi umutla
yepyeni bir sabaha.
Muştular verse kuşlar,
Süslese masmavi gökyüzünü
pespembe bulutlar...
Bir şişe şarap ve ben
Daldık bu gece geçmişe.
Tek tek dizdik kadehlerle
Düş kırıklıklarını, kederleri,
Kaybolan umutları,
Onulmaz yaraları
Sallanıyor rüzgarda sazlar.
Anımsatıyor beni bana.
Bir o yana, bir bu yana...
Tutunuyor kökler sımsıkı.
Dönse de rüzgar fırtınaya
Seninle doğmalı güneş,
seninle başlamalı gün.
Senden haber getirmeli
pencereme konan güvercin.
Seninle esmeli meltem
fısıldamalı kulağıma sevgini.
Gözümü açtığımda
Her sabah yatağımda
Bir şiir karşılamalı beni
Kutsansın diye günüm...
Açılan penceremden
Kumruların şiir kokulu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!