hey Lübnan güzeli!
bir takvimin üç yüz altmış beş yapraklı yoncası
altmışla çarpıp ellerimi
gözlerimi
ayaklarımı
yüreğimi
Bulutlar çözdüler örgülerini
Merhabana açılınca gözlerim
Şimdi
Ufuklar ufuklar boyu
Çayırlarımı çevreler goncaların
nedendir tuzakların bana tutkusu
gülün diken uzatması
bacanın is
yağmurun sülfür kuşanması niyedir
saatlerin ağrı ve acıyla çarpılması
can eriğinin eylül tadı nedendir
Ben suyu ilk, anamın içdenizinde tanıdım. Varlığının ayrımına vardım. Onda, her şeyimi tamam ettim: Gövdemi, dalımı, yaprağımı su havzasında…
Sonra doğdum. Doğduğumda ilk, dağı gördüm: Deveci Dağı’nı. Bizim köyümüz O’nunla karşı karşıya oturur. Yüzü O’na dönüktür. Doğduğumda O, yine oradaydı. O’nu gördüm. Tanıdım.
Şiirlerimi ilk, suya ve dağa yazdım. Kir- pas kaldırmaz suya ve heybetli, güçlü dağa. Suya yazdıkça dirildim, yeşillendim; dalım, yaprağım çıktı; dane oldum, döküldüm; aç ağızlar doyurdum. Suya yazdıkça arındım; ne suç tanıdı defterim, ne kabahat…
Su düldülü diktiğim yerleri dolaştım düğün
Onuncu faydan kaymış cin tonikti gördüğüm
N'ola ki açık ayazı benden bîgâne gider!
topla diyorum ellerinin düzgünlerini çağır
saman kokusu
aşı boyası
höllük
ille de kundak bağı
beşik tıkırtısı
Saim Akbulut’a
Çeşmealtı kenarında yosuna doğan güneş
Evecen gözlerle izlediğim ışıma
“Tuzaktır balıklar için” dedi Saim Baba
“Anlamak için daha iyi, kendi bilmecemizi.”
gebre otu diyorlar
tohum tomurcuk
en çok da komşu çocukları sevindiriyor
sabah çocuklardan önce kalkıyor
ilk o sıkıyor güneşin yanağını
sonra yoksulların çatlak elleri
yüzük huylu yavrular tek teker koşuyorlar
yerleştikçe yerine parmak parlatan
iki yazgı yan yana
suyu ve denizi kara'ya gönderdiler
o yüzden iyi bakıyoruz yeşile
üzerine titremek desem yeri
biramızın bardağı
balkonumuzun havası yeşil
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!