Bir anlık bir hatanın insanın yüreğinde nasıl bir yangın çıkardığını, şimdi çok daha iyi anlıyorum. Kaybetmenin acısı, bir gölge gibi peşimde; nereye baksam, nereye gitsem, o derin pişmanlık gözlerimin önünde duruyor. Sanki ruhumun derinliklerine kazınmış bir yara bu, kapanmak bir yana, her gün daha da derinleşiyor.
Senin gidişinle içimde bir boşluk açıldı; kelimelerle anlatamayacağım kadar karanlık, sessiz bir uçurum. Bir zamanlar, sana dair umutla dolan kalbim, şimdi kederin ağır yüküyle eziliyor. Gözlerim kapanır kapanmaz, senin gülüşünü, sesinin yankısı, ellerinin sıcaklığı… Hepsi bir bir aklıma üşüşüyor. Ve her seferinde, o kayıp anın acı gerçekliğiyle yüzleşiyorum: elimden kayan bir yıldız gibi, sonsuza dek ulaşamayacağım bir yerdesin.
Pişmanlık, zamanın geçmediği, acının hiç dinmediği bir girdap gibi beni içine çekiyor. Keşke diyorum, binlerce kez keşke… O anı geri alabilmek, yanlış bir sözü, bir adımı düzeltmek mümkün olsaydı… Ama zaman, insafsız bir rüzgar gibi, beni hep o hatanın kıyısına sürüklüyor. Ne kadar dirensem de, o yaptığım hatanın ağırlığı altında eziliyorum.
Gecenin serinliğinde, ışıklar altında,
Bir gülüş saklanmış, sıcak ve samimi.
Yüzlerdeki huzur, bin söze bedel,
İki kalp yan yana, bir anı paylaşıyor sanki.
Zaman durmuş, mekan belirsiz,
Bir yol var önümde, karanlık ve uzun,
Adımlarım ağır, içimde bir hüzün.
Nereye gitsem, aynı çıkmazda,
Yüreğimde bir yara, geçmez zamanla.
Çaresizlik, insan ruhunun en derin köşelerine sinmiş, hiçbir çıkışın olmadığına inanılan o karanlık duygudur. Bazen dünyanın tüm ağırlığı omuzlarına yüklenmiş gibi hissedersin; her adımında daha da dibe çekildiğini, nefes almanın bile güçleştiğini fark edersin. Her şey suskun bir çaresizlik içinde yankılanır, sanki seni anlamayan bir evrenin ortasında tek başına kalmışsındır.
Çaresizlik, yalnızca bir sonuç değil, bir sürecin içinde kaybolmuşluğun ifadesidir. Bir noktada elinden geleni yapmış, her yolu denemiş, ama sonunda kaderin sert duvarlarına çarparak geri çekilmek zorunda kalmışsındır. Ellerine baktığında, onca çabanın boşuna olduğunu görmenin verdiği bir acı vardır. İnsan, zamanla kendi varoluşunun sınırlı gücünü fark eder; işte o an, çaresizlik soğuk bir rüzgar gibi içine işler.
Zaman, bu duygunun en büyük düşmanıdır. Geçip gider, ama her geçen saniye bir diğerinin aynısıymış gibi gelir. Zihninde dönen bin bir düşünce, kalbindeki kasvetli hüzünle birleşir ve seni daha da yalnız hissettirir. Sanki dünya bir adım daha ileri gitmişken sen aynı yerde çakılıp kalmışsın, döngü içinde kaybolmuşsun. Çaresizlikte en acı verici olan şey, çözümün gözünün önünde olsa bile ona ulaşamayacağını bilmek, ya da çözümün aslında hiç var olmadığını hissetmektir.
Bir deniz şarkısı çalıyor,
Gözlerimiz ufukta birleşirken,
Dalga dalga yüreğimize vuruyor,
Her kıvrımda bir hatıra, her köpükte bir his saklı.
Seninle burada, sonsuzluğun eşiğinde,
Özlemek, bazen ruhunun derinlerinde bir boşluk gibi yankılanır. Gözlerim, o anı tekrar yaşayacakmış gibi ufka dalar, ama orada olmayan bir hayalin peşinden gider. O kadar özlerim ki, kelimeler bu özlemi tarif edemez. Her saniye biraz daha büyüyen, içimde yankılanan bir sessizliktir özlemek. Sadece bir anı değil, bir dokunuşu, bir gülüşü, bir anlık bakışı özlerim.
Zaman geçer ama bu özlem hiç eksilmez. Gözlerim her tanıdık köşeye, her eski anıya takılır kalır. Sanki onun varlığını her yerde ararım ama bulamam. Her şey değişir, insanlar, yerler, mevsimler, ama bu içimdeki özlem hep aynı kalır. Arada bir rüzgar tenime dokunduğunda, onun o eski sıcaklığını hissedecekmişim gibi olurum, ama o an asla geri gelmez. O kadar çok özlerim ki, o anı yeniden yaşamak için tüm dünyayı ardımda bırakabilecek gibi hissederim.
Özlemek, sadece bir bekleyiş değildir. O, her an içinde yaşadığın bir duygudur. Bir sabah uyanıp da adını anımsadığında, içindeki boşluğu yeniden fark edersin. Yüreğinin derinliklerinde bir yerde, o yokluğun bıraktığı iz hep taze kalır. Ve bazen bu özlem, acıyla birleşir. Bir daha o anı, o kişiyi, o dokunuşu göremeyeceğini bilmek... İşte o zaman özlemin gerçek yüzünü görürsün; içten içe büyüyen bir sessizlik, hiçbir kelimenin dolduramayacağı bir boşluk.
İnsan, kalbine sığdırdığı o derin duygulara zaman zaman yenik düşer. Ne kadar güçlü olduğunu düşünürse düşünsün, sevdiği bir insanın hatırası aklına düştüğünde, duygularının kollarında savrulur. Bir ses, bir koku, bir bakış—her şey onu o geçmiş zamana taşır. Ve o an, ne kadar kaçarsa kaçsın, kalbinin kapıları ardına kadar açılır; sevdiği insan içeri girer, zihninde yerini alır.
İnsan sevdiğinde, hep iyiyi hatırlamak ister. Çünkü aşkın güzelliği, geçmişin tüm eksiklerini, kırgınlıklarını silip atar. Birini özlediğinde, zihninde onunla geçen en güzel anılar canlanır. O kahkahası, o sıcak bakışı, birlikte geçirilen anların ne kadar kıymetli olduğu... Zihnin her köşesinde yer eden bu güzel hatıralar, kalbin bir köşesinde saklı duran umutla birleşir.
Aklına her geldiğinde, geçmişe bir yolculuk yaparsın. O an, gözlerin dolar belki; içindeki boşluğu hissedersin ama bir yandan da o güzellikler seni ayakta tutar. Sevdiğinle paylaştığın anlar, hayatın en özel köşesindedir. İşte bu yüzden, insan sevdiğini düşündüğünde, içinde bir sıcaklık belirir. O sıcaklık, yaşanan her güzel şeyin bir yankısıdır aslında. Ve o yankı, insanı yaşama bağlar.
Sen gittin, ve ben ardında kalan boşlukta kayboldum,
Yolumu bulmaya çalıştım,
Ama her adımda biraz daha uzaklaştım kendimden.
Gözlerinle aydınlanan yollar,
Şimdi karanlık bir uçurum gibi,
Adını her anışımda yankılanıyor sessizliğimde,
İçimde yankılanan bir ses var; uzaklardan, yılların ötesinden gelen bir çağrı. Her sabah, günün ilk ışıklarıyla uyanan bu ses, zihnimin en kuytu köşelerinde gezinen bir gölge gibi. Geçmişin ince ipliklerinden örülmüş bu ses, her anın içinde, her nefes alışımda, beni geçmişle bugünün kesişim noktasına sürüklüyor.
Bazen bir sokak lambasının altından geçerken, bazen bir yağmur damlasının pencereyi dövüşüyle başlıyor bu yolculuk. Geçmişin izleri, şimdinin yüzüne vurdukça, kendi içimde bir mahkeme kuruyorum. Neden böyle oldu, diyorum. O anı daha farklı yaşasaydım, bugün başka bir yerde olur muydum? Sanki geçmiş bir yolculuk, yanlış bir istasyon…
Bugün ve dün. Geçmişin hayaletiyle mevcut anın çıplak gerçeği. Kıyaslamalar denizinde yüzüyorum; sular durulmak bilmez, rüzgar kesilmez. Her kıyas, daha da derin bir düşünce denizine çeker beni. Geçmişin tatlı hülyalarıyla şimdiki zamanın bazen sert, bazen kayıtsız yüzü arasında sıkışıp kalırım.
O, yanımda. Bir dağın yamacında, bulutların arasından süzülen güneş ışıklarıyla aydınlanan bir dünyada, sadece biz varız. Gözlerindeki parıltı, kalbimi saran bir yangın gibi, her bakışında içimdeki tüm boşlukları dolduruyor. Yanımda olmanın ötesinde, sanki ruhumun derinliklerine dokunuyor.
Rüzgar saçlarını savururken, onun kokusu tüm doğayı bastırıyor. Her nefeste ciğerlerime doluyor ve sanki bir daha çıkmasını istemiyorum. O an, dünya sadece bizim etrafımızda dönüyor; yeşilin ve mavinin sonsuzluğunda, yalnızca birbirimize sarılmış iki kalbimiz var. Ellerimiz birbirine değmese bile, aramızdaki o görünmez bağ, her kelimeden daha güçlü.
Onun yanında, kalbim delice çarpıyor. Damarlarımdan geçen her bir duygu, onun gülüşünde, o bakışlarda şekil buluyor. İçimde bir fırtına, bir tutku... Ama onun yanındayken, o fırtına dingin bir okyanusa dönüşüyor. Birbirimizin sesini bile duymaya gerek yok; sessizlikte bile, en yüksek çığlıkla birbirimize 'seni seviyorum' diyoruz sanki.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!