Özlem, kalbin derinlerinde yankılanan ve ne zaman başlayıp ne zaman biteceği belirsiz, keskin bir yara gibiydi. Onun varlığı, her şeyin eksik olduğu bir dünyada, tamamlanması imkansız bir boşluğa dönüşmüştü. Yüreğin tam ortasında bir sızı; ne elle tutulabilir ne de gözle görülebilir, ama her an, her nefes alışında varlığını hissettiren bir sancı. Sessizlik içinde bir çığlık, insanın içini kemiren bir huzursuzluk, bitmeyen bir bekleyiş...
Özlem, yitirilen zamanın izini sürmek gibi, geriye dönüp her şeyin aynı olduğu bir anı aramak gibiydi. Ama o an, çoktan geçmiş, silinmişti. Zamanın karşısında çaresizce duran insan, eski anıların üzerine bir hayat inşa etmeye çalışırken, her seferinde o yokluğun duvarına çarpıyordu. Özlem, her köşeyi sarmış, her nefesi esir almış bir tutsaklık gibiydi. Dönüşü olmayan bir yolun başında durmak, sonsuza kadar varılmayacak bir menzile yürümek...
Bir ses, bir dokunuş ya da bir bakış... Bunlar sadece geçmişte kalan anıların yankısı olarak zihinlerde dolaşırken, her geçen gün bu yankı zayıflıyor ve özlemin kendisi daha da büyüyordu. O eski sıcaklık, içini ısıtan o anılar, şimdi soğuk bir gölgeye dönüşmüştü. Özlem, içini kemiren bir açlık gibiydi; ne kadar doyurmaya çalışsan da eksikliği giderilemeyen bir açlık.
Özlem, insanın yüreğinde derin bir boşluk bırakan, yokluğuyla varlığına dair en güçlü hisleri uyandıran bir duygudur. Bazen bir kişiye, bazen bir ana, bazen de geri gelmeyecek bir zamana duyulan bir hasrettir. Bir anının sıcaklığıyla sarılmış, geçmişin dokunuşlarıyla harmanlanmış bir duygu olarak içten içe büyür.
Özlem, insanın yüreğinde yankılanan sessiz bir çığlıktır. Gözlerin kapandığında hatırladığın bir yüz, kokusunu hala burnunda hissettiğin bir bahar sabahı, dokunmaya çalıştıkça uzaklaşan bir hayal gibidir. Ulaşılması güç olan her şeye karşı bir sızı, kayıp olanın peşindeki sonsuz bir arayıştır. O kadar güçlüdür ki, bazen bir kelime, bir melodi ya da bir manzara bile o anı geri getirir; kalbini saran hafif bir huzursuzlukla birlikte.
Özlem, bazen bir sıcaklık arayışıdır, bazen ise varlığına alışılanın yokluğunda hissedilen eksikliktir. Zaman geçtikçe derinleşir, unutmaya çalıştıkça daha çok kendini hatırlatır. O anın ya da kişinin dönmeyeceğini bilsen bile, özlem ona karşı duyulan sadakati, sevgiyi hiç kaybetmez. Belki de özlem, insanın en insani yanlarından biridir: Geçmişle bağ kurma, kaybettiklerini geri isteme arzusu.
Sanma ki her gece yıldızlar hep ışık saçar göğsüme,
Geçmişte kalmış sevdalar, düşer yine gönlüme.
Bir zamanlar el eleydik, şimdi hayal kaldı elime,
Özlemin ağır gölgesi, vurur hep aynı sessizce.
Her adımda bir hatıra, gözlerime yaşlar düşer,
Gözlerin, denizde bir gece, Yıldızlar sönse de, parlayan hep senin ışığın. Dalgalar vurdukça kıyıya, Adını fısıldar rüzgar, susmaz hiç fırtınan.
Saçların, rüzgarda dans eden ateş, Her adımda iz bırakan bir ateş. Sen geçerken zaman yavaşlar, Kalbim, seninle atan bir saat.
Ellerin, hayatın dokunuşu, Hangi anı tutsam, seninle dolu. Yüreğimde açan çiçekler gibi, Seninle renklenir, seninle yeşerir.
Her adımım sana çıkar, her nefeste sen varsın,
Gittiğin o yolda, ben hep geride kaldım.
Gözlerim hasretle dolu, bir hatıraya daldım,
Sanki bir daha hiç dönmeyecek gibisin, ama bende kaldın.
Ne vakit gece olsa gönlümde bir hüzün var,
Yıldızlar göğsümde kor, kalbimde bin sızı var.
Hasretin ağır yük, aklıma her gelişin,
Gözlerim dolup taşar, kirpiklerde yaş var.
Sana bakmak deniz, ufkunda kaybolurum,
Bir mevsim var içimde, adı sevda,
Her esen rüzgârda seni getirir bana.
Bir çift göz, bir sıcak gülüş,
Sana eş değer ne varsa, toplar koynuma.
Gecenin karanlığında yıldızsız gökyüzü,
Sana söyleyeceklerimi ceketinin iç cebinde saklıyorum,
Ceketi eski, yamalı ve cepleri sökük,
Sökük cepten düşmeden kelimeler,
Ve vakti dolmadan muhîti sinesinin, ayân olmalı kelimeler.
Sana anlatacaklarımı biriktirdim, belki dinlersin, belki seversin diye,
Ceketimi taşıyamaz oldum, mevsim kış, hava soğuk,
Ömrümün son günleri hissediyorum ve ölümüme doğru gidiyorum,
Karanlık ve pis bir yerdeyim heryerim çamur, heryer insan kalıntısı, mağaralardan geçiyorum, yağmur yağıyor.
Benim gibi bir kaç insan daha görüyorum, ama bir görevim var, Ölmek..
Dibi belli olmayan görünmeyen büyük bir suyun içindeyim nefesim yetmiyor ama içten içe biliyorum ki suyun üstüne çıkınca birşeyler değişecek, birden kendime geliyorum ve bir nefes suyun üstüne çıkmak için çırpınıyorum,ama nefesim yetmiyor, kendini akışa bırakıyorum bir süre sonra suyun üstünde kendimi yatar halde buluyorum, ama ben ben değilim.
Tipim değişik herşeyim değişik, anlıyorum ki yeniden doğmuş bir haldeyim, yada doğmak üzereyim,kendimi bununda rahatlığıyla bırakıyorum sağa sola gidiyorum, kendimi arıyorum, ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.
O an anlıyorum ki başka bir yere uyandım ağrı acı olmayan endişe olmayan bir yer, yanıma bir kişi geliyor hafiften yaşlı hatırlıyorum adamı uyumadan önce bu adamida görmüştüm, birşey hatırlıyor musun diye adama soruyorum ama hiç birşey hatırlamıyor ama ben hatırlıyorum seni arıyorum aklıma buluşmalarımız geliyor, seni arıyorum başka birşey varmı tanıyabilme eğim diye hafızamı zorluyorum ama hayal meyal hatırlıyorum birşeyleri.
Sensiz her gün bir azap, kalbimde yara derin,
Sanki ellerin yokmuş gibi, içim hep serin.
Geceler boyu hayalinle uyudum, bekledim,
Bilmem ki bu sevdaya hangi çareyi bulayım, sevdiceğim?
Gözlerin bir denizdi, ben dalgalara düştüm,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!