'Bırakıp gittin bizi, seni unuttuk sanma!
Zaman alışmayı öğretir ama unutmayı asla! '
...........Bir cinayet işlendiği için jandarma yolu kesmiş, arama yapmaktadır. Yoldan geçen bir minibüsü durdurur. Kimlik kontrolü yapar. Ayakta yolculuk yapan yolculardan biri de Manisa Valisi Refik Aslan Öztürk'tür. Valinin kimliğini gören jandarma eri derhal hazır ola geçer. Vali Refik Aslan Öztürk jandarmadan görevine devam etmesini ister.
.............Bu olayı gazeteden öğrendiğim zaman hiç şaşırmadım; çünkü Niğde'mizde görev yapan Sayın Refik Aslan Öztürk'ün ne kadar alçakgönüllü bir vali olduğunu biliyordum. Sayın Refik Aslan Öztürk, tıpkı Recep Yazıcıoğlu gibi çok çalışkan, özverili bir validir. Yalnız Recep Yazıcıoğlu gibi reklam yapmayı sevmez. Yaptığı her işi medyaya yansıtmaz. Onun değerini daha çok çalıştığı yerde yaşayan halk bilir.
...........Başkent Niğde Vakfı'nın Niğdemiz dergisinin 52. sayısında sayın valimizin ‘ Cullaz Sokağı Yok Olmasın! ' yazısını okuyunca ona bir kez daha hayran kaldım. Düşünün Niğde'den ayrılalı beş yıldan fazla zaman geçtiği halde o ildeki bir sokağın kurtarılması için yazı yazıyorsunuz, emek harcıyorsunuz, ilgililerin dikkatini çekiyor, uyarıyorsunuz.
............Kaç günden beri kekremsi bir duygu var yüreğimde. En olmadık yerde ve zamanda çıkıp kolayca etkisi altına alıyor beni. Ne kadar bu duygudan uzaklaşmaya çalışsam da kaçamıyorum. Yüreğim ince ince sızlıyor, bağrıma onulmaz yaralar açıyor.
..........Ne yapsam, ne etsem, nereye gitsem bu duygudan hiçbir biçimde kurtulamıyorum. Göğüs kafesim ha bire daralıyor, beni soluksuz bırakıyor.
..........Gittin.
..........Şimdi aşkından dolayı ölümü seçenlerin duygusunu daha iyi anlıyorum. O duygu artık yabancı değil bana..Apartmanın 8. katından kendimi boşluğa atıvermem, belki bir anlık olay olacak. Ya da hızla giden bir trenin önüne ansızın çıkıvermem bir saniyede sonumu getirecek. İşte o zaman, içimdeki tüm karmaşıklık bir saniyede son bulacak. İşte bu gelgitlerde yaşarken ben, hiç olmazsa senden bir ses duymak için telefonlara koşuyorum. Yoksun.
..........Netin başına geçiyorum. ‘’Acaba ne yapıyor, nasıl yaşıyor? ’’ diye. Kaç gün oldu yoksun. Aramıza belli etmeden bir duvar örmüşsün. Bu duvarın senin tarafı saydam. Sen her şeyi görüyor, belki de bana bakıp aldığın intikam duygusunun tadını çıkarıyorsun. Yalvarışlarım, acım, iç döküşlerim kısacası tüm yaşantım senin duvarına yansıyor; ama bir karşılık görmüyor. Benim duvarım kör, sensiz ve sessiz. Benim duvarım açmazlarla dolu.
.............Bir an olsun soluklanmak için yine şiirlerine dalıyorum. Sabahlara kadar uyumayıp bin bir emekle, özenle ve acıyla oluşturduğun şiirlerine.
Tam otuz yıl geçti aradan.
Denizini koklamadan.
Caddelerinde dolaşmadan.
Özgürce inbata vurmadan kendini.
Dostum, bana şimdi İzmir’i anlat.
ALMANCI ARİF
1.BÖLÜM
DEKOR:Tipik bir ev.Bir masa, birkaç sandalye, iki minder vardır. Baba gazetesini okumakta, anne ütü yapmaktadır.
MUAMMER OYTAN ‘IN “GÖNÜLDEN AKAN İLÂHİ AŞK NAĞMELERİ ve KUR’AN AHLÂKI” İSİMLİ KİTABININ ELEŞTİRİSİ
.
Önce Muammer OYTAN kimdir, neler yapmıştır, nasıl yaşamıştır bir bakalım; kendisini kısaca tanımaya çalışalım.
ÖĞRENCİLERİM İÇİN AKROSTİŞ ŞİİRLER
2008 yılında Anadolu Öğretmen Lisesinde öğrencilerimden biri mezuniyet yıllığı için benden akrostiş şiir istedi. “Yazarım yazamam,” derken bir de baktım ki yazdığım şiir çok beğenilmiş. Ondan sonra bir çok öğrencim benden akrostiş şiir istediler. Ben de isteyenleri kırmadığım için yazmaya başladım. Bir de baktım ki, yazdığım akrostiş şiirler 100’ü geçmiş. Bu akrostiş şiirlerden bir kaçını (Bu yıl yazdıklarımı) sunuyorum size:
ELİF KUZUM için:
NE DOKTOR?
Oynayanlar: 1) Doktor Yaşar: 40-45 yaşlarında saçları kırlaşmış çıkarcı biri.
2) Hasta: 60 yaşlarında beli yaptığı işlerden ve hastalıktan kamburlaşmış köylü kadını.
Kaddafi’nin linç edilmesini tüylerim ürpererek izledim. Daha dün onun önünde el pençe divan duranlar, bugün büyük bir hınçla ona yumruk atıyorlar. Bu büyük kini bir yerde anlayabilirim belki; ama “Allahü ekber” diye bağırmalarına ne demeli?
Kaddafi İslam düşmanı mı idi? Kaddafi’yi din adına mı öldürdüler? Bu acımasızlıklarını, aşağılıklarını dini alet ederek kapatıyorlar. Peki iğrenç talanlarına ne demeli? Kimi Kaddafi’nin yüzüğünü almış, kimi ayakkabasını… Elbisesinden parçalayıp alan bile var.
Biri yüzük alana öğüt veriyor;
GİRİŞ
Antolojide bir tesadüf sonucunda tanıdığım ve çok renkli özellikleri olan bir şairi tanıtmak istiyorum size: Hatire Vaqif‘ı, Adından da anlaşılacağı gibi o bir kadın şair. Eskiden kadınlar şiir yazamaz denilirdi. Hiç bir kadın şairin ses getiren şiirler yazmamasını da buna örnek gösterirlerdi. Oysa günümüzde artık kadınlar her alanda erkeklerle yarışıyorlar. Şiirde de çok geçmeden erkeklerin tekelini ellerinden alacaklar sanırım. Kadın şairlerimizin çok güzel ve nitelikli şiirler yazması bu düşüncemin doğruluğunu kanıtlamaktadır.
HATİRE VAKIF’IN YAŞAMI
Hatire, Azerbaycan Türklerinden, 1974 yılında Bakü’nün Qobu kasabasında dünyaya gelir. Daha çocukken kitaplara,edebiyata, özellikle de şiire olan ilgisi ortaya çıkmış. Çoğu yaşıtının edebiyatın adını bile bilmezken, o ortaokulda edebi derneklerin üyesi olur. Şiir yarışmalarına katılır, bu yarışmalardan bir çok ödül alır.
Bunda kuşkusuz Hatire’nin anne ve babasının çok büyük bir payı vardır. Evlerinde çok kitap vardır ve onlar eve sürekli yeni kitaplar alarak Hatire’nin okumasını sağlarlar. Hatire’yi desteklerler, yönlendirirler.
İstiklali Yazanlar
1. PERDE:
5 Kasım 1920 Maarif Vekaleti İstiklal Marşı Komisyonu
Ustadim yuregine saglik :) ne harika bir siir guzellikler sizi bulsun saygilar *** Tam Puan *** ANTOLOJIM