Ben şemsiyeden nefret ederim
Güya yağmurdan korur öyle mi?
Vallahi kuru kalmaz hiçbir yerim
Hele hafiften bir rüzgâr esti mi?
Tersine döner zavallı telleri
Satar seni elinle beslediğin hain
Nasıl da yer ettin içimde
Anlamadım gitti doğrusu
Bütün her şey birden bire
Ne olduysa bir günde oldu
Sana âşık olasım tuttu
Aptalca ateşi tutar gibi
Uykumun en tatlı yerindeydim
Birden aralandı kâbus perdesi
Zor bela açıldı uykulu gözlerim
Eli kanlı sivrisinek karşıma dikildi
Derken keman çalmaya başladı
Bir paltom vardı
Saçın gibi siyahtı
Başka renk giyemem ki
Hepsi bir birinin aynı
Bunu hiç giymedim
Niye aldım bir bilsen
Bakıyorum da yine yüzün bir karış
Karadeniz’de gemilerin mi batmış
Kaşların tam bıraktığım yerden çatık
O güzelim yüzün gülmüyor yazık
Kibirli kirpiklerinden öfke dökülmüş
Sanki kara kediler suya dalmış gibi
Sonbahar gelir şehre
Bir ağaç ayakta ağlar
Çökünce karanlık gölge
Görünmez olur dağlar
Çiçekler ölür ağır ağır
Bu şehirde kalan son yeşildi
Yol kenarındaki kışladan sarkan
Bir bölük ağacın hazır kıta dalları
O güzelim ağaçların hepsi kesildi
Büyük bir inşaat başlıyor olmalı
Sana üç vakte kadar bir şey görünür derler
Hani var ya şu bizim çokbilmiş müneccimler
Gözlerin yollara dalıp da beklersin sonra
Zıkkımın kökü ucundan azıcık gözükse ya
Dilin kemiği yok deyip salla babam salla
O şimdi Tuzla’da geziyor dediler
Bir deli fırtına koptu içimde
Sallanıp durdu balıkçı tekneler
Tuzla'ya koştum kan ter içinde
Kanayan yarama tuz basmaya geldim
Tükenmeyen kalem mi olurmuş canım
Kalem dediğin şey bal gibi tükenir
Ha mürekkep ha üç beş damla kanım
Kalemi bir tarafa bırakın, ben tükendim
Ben ki kaç tükenmez kalem eskittim
Bembeyaz sayfalara savaş açtım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!