Bırak, tarama saçlarını!
Cüce aynalarında
Hala tanıyabiliyorsan kendini,
Yine de beyaz yanların kalmış demektir.
Siyahla çizsinler resmini o zaman,
Griler gölgen olsun.
Hep aşağıdakilerle yaşanmıyor ki hayat.
Ama bütün aşağılıklar yukarıda geziniyor.
Ne edecekse varsın etsin kabuslar.
Uykularım yarından korkmuyor artık.
Bu dünyadan vazgeçsem, ötesi ne ki?
Her akşam alkol döküyorum,
Aşkımızın küllerine.
Hani, tozmasın diye..
Akşamcı diyorlar, ne demekse?
Alkol döktükçe,
Daha bir çamurlaşıyorum.
Zülfikar dilli yılana benziyor,
Dönüp duran şu dağ yolları.
Ne zaman yola çıksam,
Yürekli ellerimle direşen
Hayta ayaklarımın it dalaşıydı zaman.
(Bu öyküde adı geçen kişi ve olayın geçtiği yer gerçek değildir.)
80’li yıllardı. Copçuların Sefer derler bir gençle tanıştım Kırşehir’de... Anadolu’nun orta yerinden, çıkarak, ta Batı Amerika’nın Colorado eyaletinde Aspen kayak merkezine ekmek parası kazanmaya gitmişti. Burası dünya’nın en zenginlerinin para üstünde kaydıkları bir tatil beldesiydi. Yani benim diyenin gidemeyeceği kadar pahalı bir yerdi.
Sefer kazandığı paralarla biraz yoksulluğunu azaltınca çok sevdiği Zeyni’siyle evlendi. Fakat üç günlük eşini Aspen’e götürmedi. En çok da bu üzmekteydi, Sefer’i… Çünkü bu durum onu yılda ancak iki kere görmesi anlamına geliyordu. Ama ne çare bir kaç yıl çalışıp bir iş kuracak parayı kazanabilmesi için bu hasrete katlanması gerekmekteydi.
Günler haftaları, haftalar da ayları kovalarken tek tesellisi buram buram hasret kokan mektuplardı. Yine bir mektup aldı memleketinden… Hemen bir köşeye çekilerek sigarasını yaktı önce… Sonra derin derin içine çekerek kokladı Zeyni’sinin mektubunu. “Prensim” diye başlayan dizeler gözlerinden akıp geçerken; bir cümleye takılıp kalmıştı. Şöyle yazıyordu Zeyni. “Bende bir emanetin var.” Evet bir emaneti vardı gerçekten, çocuğu olacaktı Sefer’in. Gerisini okumadı mektubun. Ayağa kalkarak çalıştığı restauranta doğru bağırdı. “Hey millet bir çocuğum olacakmış benim! ..” Müşterilerin bir kısmı bu güzel haberi alkışlayarak bir kısmı da tebrik ederek paylaştılar. Patronunun izniyle müşterilere aperitif içki ikramında bulundu.
Neden sonra eşinin doğduğu ve bir kız çocuğu olduğu haberini aldı. Erkek çocuk beklentisi olduğu için fazla sevinememişti. İsminin ne olacağı soruldu telefonda… Sefer bir süre düşündükten sonra güzel bir yer olan Aspen ismini vermeyi kararlaştırdı kızına. Aspen olsun dedi telefonun öbür ucundaki babasına. Babası bir süre sessiz bekledi. Çünkü eşinin ismi Makbule verileceğini umuyordu torununa. Huzursuzluk çıkmaması için tamam olur, ilçeye gittiğimizde hemen nüfusa yazdırırız dedi. Dedi demesine de yanlış anlamıştı oğlunun verilmesini istediği ismi.Aspen’i Hasbel olarak algılamıştı.
Metropoliten insan çöplüklerinde
Düzen engizisyonları kurulmuş bizim için
Baykuş gözlü kameraların önünde
Kısacık ömürlere sığmayan
Yüreğimiz yargılanacakmış
Yol sordum kaderime.
Ölümden ötesi var mı, diye?
Ölümden ötesi, deniz dediler.
Hemen gittim baktım denize.
Bir liman vardı sisler içinde,
Garnitür ay!
Boşa gülümseme geceye.
Yerinde olsam,
Güneşe bakardım.
Fırıldak dünya!
Bakıyorum,
Suya düşen aksime.
Bakıyorum şöyle bir.
Aynaya bakar gibi değil.
Yer gök benimle,
Uykularımı astım geceye.
Kimseler görmeden,
Gizlice..
Yığınla kar olup yağdı dalıma,
Sabaha kadar yoksulluk.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!