Körüklü tente, düğmeli koltuk
Sallanır ponponu, içine kurulduk
Suadiye Caddebostan on lira
Saltanatı olur dertlere deva
Tıngır mıngır, faytoncu lak lak
Mendirek bilmem kaç bininci işgalini yaşıyor
Özü sağlam, hala ayakta duruyor
Ne inatçı şu yaygaracı martılar
Öğrenemediler
Mendirek kolay teslim olmaz
Gelmedikçe serseri karabataklar
Kahveler nasıl olsun
benimki orta şekerli
köpüğü de hareli
fincanı kısmetle dolsun
hoş geldin beş gittin
Anıtkabir’i ziyaret ettik önce
Duygulandım huzuruna gelince
“Baba ağlayacak mısın? ” diye sordu
Dedim “sadece gözlerim doldu”
Issızlığın ortasına düşen
yağmur tanesi
toprağı mayalayıp
balçık yaptığında
yapışan her adım
geçmişten uzaklaşan
bir oyun var, hani ya cicoz
derin sularımda kalmış, işte cicoz
okul pikniğimde, al cicozu
öğretmenim oynatmış, ver cicozu
çocuklar kimdi, hani ya cicoz
yürümek tek başıma, kendimi dinleyerek
boş mu geçti vakitler, gerçekleşti mi erek
uzaklaşıp geçmişten, sarılmalı yarına
o da bilmez misin ki, tükenir eskiyerek
yürürüm telaşsızca, akmıyor gibi zaman
Yaşlı dünyamın yükünü taşıyan
heykel gövdeli zeytin ağaçları
kuru yeşil yapraklardan
narin dallardan fışkıran
mucize meyvanın nektarı
binlerce yılın varoluş acısıyla
gün doğmazdı gözlerimde
gözlerin değmeseydi yüreğime
sevinemezdim, dünyaları bağışlasalar
edanın olmadığı bir âlemde
sen yürürken deniz yürür
sarman bir kedicik
ne düşünür, ne ister
rüyasında ne görür
sanmayın karmaşık
bal bakışları anlatır
tüylü bir bağımsızlık
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!