Özgürlüğün kollarına atıldım;
Piyanonun tuşları gibi...
Bir kalem kırdım;
Sensizliğin eliyle...
Kalemim kâğıda değdiğinde
Eski şairlerin kuklası olduğum geliyor aklıma...
Kelimeleri ben seçiyor ve ben diziyorum.
Onlar da yetmiyor ya bazen,
Susuyor ve suskunluğumu yazıyorum...
En zor kısmı da bu olsa gerek,
Gerçek olan hayalleri, kelimelerle kâğıtlara raptedebilmek...
Yine kırmızılar giymiştim;
Ruhumun kanayan yanlarına...
Ellerim ve gözlerim siyahtı, bir o kadar da kör...
MUAMMA...
Gerçeklerin adıyla başlamıştı sonumuz...
Sevdanın adı özlemdi aslında,
Yalnızlığım kalabalıktan ibaret
Her şey gibi bitti...
Özlemlerim Olympos’un eteklerinde kalmıştı,
Kurşundan kalemler;
Harflerin yaratıcısı...
Mona Lisa gibi gülümsediğinde bir yarın,
Tüm gazeteler seni yazıyor...
Hisarda beş kuruşa aldığım gazeteyi açmadan,
Hislerimi, skolâstik düşüncelerle tanımlıyorum,
Ruhumun ortaçağ karanlıklarında...
Kiliseleri veya inanç adamlarını suçladığım yok...
Yaşanılanlar şeytanın aklından bile geçer mi?
Bilmem...
Hiç bilmediğim bir şehirde kayboldum;
Her yerde tabelalar...
Her biri, başka yönlerin kölesi...
Seni soğuk, nemli ve belki de yağmurlu bir gecede buldum.
Ve sustum.
Tüm cümleler yazıldı,
Gün doğmadan, gecenin penceresine...
Yine geldi çattı güneş,
Penceremin ahşap yüzüne...
Derin bir yalnızlıktı hayata bırakılan...
Nefesleriydi;
Sözsüz oyunların,
Suskunluklar...
Girerken çalmadığın bu kapıyı,
Kırarak çıktın;
Lanet olası!
Niye, o parçalanmış tahtalar arasından
Bakıp duruyorsun?
En olmadık zamanlarımda;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!