İlk kez gidiyorum,
Ne bir veda, ne bir ses, ne seda...
Bir başka şehrin yollarına akıyorum.
Aklıma sen geliyorsun; hiç kapıyı çalmadan,
Gitmek nedir bilmiyorsun...
Giderken bir veda bile etmiyorsun.
Görmek; korkutuyor beni.
Ruhunu gözlerinden süzüyorum,
Her bakışında...
Saf bir dokunuş, sessiz bir ırmak...
Bir bardak kahveyle içiyorum sensizliği...
Heyecanım ve endişelerimle karıştırıyorum şekeri...
Sevdiğin sütlü ve iki şekerli;
Benim sevdiğim gibi...
Dokunuşlarım, ahşap pürüzlü anlara...
Sokrat’ın gerçekliği çizdiğim.
Birkaç sözü yazıyorum;
Tanımadığım adamlardan duyduğum...
Onlar nasıl şeyler anlamıyorum.
Oyuncular hazırdı...
Sahne hayatımız ya,
Karala karaladıkça...
Çaldığınız ruhum nerede?
Hangi sahnede hangi suflede?
Şimdi çırılçıplak yaşıyorum.
Aldığım bir nefes var yıllar önce,
Yaşıma bakıp aldanmıyorum...
Vereceğim son nefes,
Ölüm,
Tam ensemde...
Nasıl başladıysa öyle biter umudum...
Deniz görmüş bir ses,
Yağmur damlaları ile sevişiyor bulutlarda...
Ne söylediği yabancı dilime,
Oysa anlattıkları tanıdık...
İkide bir “Ave Maria” diyor.
Son saniyelere girilmişti artık,
Ciğerler soğuğu soluyor,
Nefesler kaygan bir buz gibi,
Odanın içinde yol alıyordu...
Tüyleri diken diken olurken bedenlerin,
Birisinin ruhu diken dikendi...
Sonbaharın yaprakları sarı...
Habersiz ne olacağından,
Tenha ve suskun...
Hatırlıyor musun?
Senin kaleminle yazılmıyor hayat dediğin,
Yazıldı...
Adı zaman oldu.
En hesapsızca harcadığım şeydi...
Kurudu...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!