Kim bilir kaçıncı kayıbım ben,
Kaçıncı yolcu, kaçıncı yalnız.
Bu şehrin sokaklarından geçen
Kaçıncı öksüz, kaçıncı bahtsız.
Madem ki bu şehre ait değilim,
Bu şiiri sana yazdım
Desem da inanma…
Neresinden baksan
Tartışmaya açık bu iddia.
Her şeyden önce,
Ne malum benim yazdığım?
Hiç büyümeyeceksiniz, çocuklar.
Anlayamayacaksınız hayatı.
Size göre değil acılar.
Tatmayın yalnızlığı, ihaneti.
Büyüklere şöyle bir bakın;
Gurbetteki her yılıma bir ömür yazsam,
Yine de bu hayat bana borçlu kalır.
Ben nasıl büyürüm yılları saymazsam,
Büyümeden yıllar nasıl sayılır?
Çocuklara öğretilmeyen tek masaldır yaşam.
Bu masalı öğrenmek bir ömür alır.
Ama birçok şey var beni alıkoyan,
Bildiğim, bilmekle cezalandırıldığım.
Kapattığım kapıların ardındaki her şey kayıtlı
Kusursuzlukla müebbet hafızalarda.
Çıktığım her ara sınavın sonucu belli,
Verdiğim cevapların kapsayabileceği sorular ezelden sorulmuş.
O güzel yüzün hep gökyüzüne dönük olsun.
Umutsuzluk bulutları karartmasın ufkunu.
Mevsimler değişse de sen güneşi bulursun.
O çocuksu yüreğin özgürlüğün tutkunu.
Hayatımın bir anlamı varsa, o da sensin.
Eğirdir deyince...
Griye çalar tadı umudun.
İncelip keskinleşir Sivri,
Rüyaları ölüme boyar en derin yerinde.
Diz çöker gökyüzü, kapaklanır göle.
İçer sonsuzluğu derin derin.
Ellerim mi... ha, onlar benim içsel muhasebe defterlerim.
Ruhumdaki yaraların bedenimdeki izdüşümleri değil
O gördüğün çatlaklar.
Hayır, yüreğimdekilerle kıyaslanamayacak kadar yüzeysel onlar.
Sevdiklerimin maruz kaldıkları acılara bakınca
Hafifliklerinden utanmalıyım onların, belki de.
Ah seni bir yazabilsem…
Bir anlatabilsem sana kağıdın saflığını, beyazlığını.
Kağıda dökebilsem bir seni…
Sen yazabilsem başköşesine, başucuna, başına,
Ortasına, sonuna, her yerine
Bembeyaz bir kağıdın…
Çöz kelepçeleri, aç şu kapıyı,
Sal beni gardiyan, yâre gideyim.
Çok görme bana birkaç dakikayı,
Ne olur, onu son bir kez göreyim...
İstersen sen de gel, yanımızda dur.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!