Sevgilisinden ayrılmış sevgim.
İpi kesin koparan da kendisiymiş aslında.
Duygu karmaşası içindeydi o gün.
İçimden güldüm kızımı dinlerken.
Ne önemi var be yavrum ayrılmanın sevgiliden,
yeter ki ayrılma sevgiden.
İlkbaharın rüzgârı
aldı – gitti yılları.
Geldi ömrümün yazı
pişiriyor yaşamı.
Sonra hazan mevsimi
sonbaharı yaşarım.
Ne yontarsın kendine nalıncı keseri gibi?
Kazandığını mı sanırsın? Be kültürlü serseri.
Sen o, o da sensin, anlamaz mısın bunu?
Verdiğin sana gelir, yonttuğun gider geri.
Nesnel-öznel hiç fark etmez, hepsinde budur kural.
İyi ki doğdun yavrum,
doğdun iyi ki.
5 Nisan 1984 – Perşembe ve saat 11.05.
Şimdi aynı gün, aynı saat, yıl 2001.
Tam onyedi yıl, dakikası dakikasına.
Geç aynanın karşısına da bak kendine,
Büyüdün demek ki yavrum,
sen de büyüdün.
Farklı sevgi deneyimleri yaşayacak
ve yaşatacak kadar büyüdün demek ki.
Hatta hatta gecenin saat 02.30’unda,
bir delikanlıyı uyutmayacak ve ağlatacak kadar
Şiir yazmak.
Dolmak ağzına kadar
Bir duyguyla, bir hissedişle, bir düşünceyle;
Ve onu bir kâğıda dökmek,
İfade edilebildiği ölçüde.
Yaşayabiliyor musun,
Yaşama başladığın noktadaki şeylerinle yetinerek?
O zaman iraden mi vardı?
Belli bir gelirin mi vardı?
Malın, mülkün mü vardı?
Sosyal statün mü vardı?
Ne çok olanaklara sahip bugün insanoğlu.
Teknolojik nice araç ve gereçlere.
Bunları, çocukluğunda hâyâl bile edemezdi belki.
Biz çocuklarına,
Çocukken şöyle derdi rahmetli babam.
Nice sevgiler duyumsadım hayatımda.
Nice aşkları hissettim gönlümde.
Kimini sevdiklerim,
Kimini yaşam koşulları noktaladı.
Kimbilir, kimini de belki kendim.
Bir pergelin ayakları gibi
olmalı birliktelikler.
Bir ayak basmalı yaşamın tam özüne
sapmadan bir milim bile,
diğer ayak durmaksızın
dolaşmalı tüm evrende.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!