Şiir veya yazı yazmak, kolay
Sert ve acı konusmak, kolay
Ilginç yorumlar yapmak, kolay
Sokaklarda bağırıp çağırmak, kolay
Gece yarısı uykudan kalkmak, zor
Yolun sonu
Be gafil, küheylan gibi tozu dumana katsan
Kartal gibi yükseklerden uçsan
Yunus gibi dalgalarla boğuşsan
Unutma, yolun sonu kabristan...
Cevaplayamayacağım soruların sorulduğu
Bütün hatalarımın ortaya konduğu
Bir zamanın başlangıcı olmasın, vefatım
Delikanlının sevgilisiyle buluşacağı misali
Sabırsızlıkla beklediği, hep hayal ettiği
Yalan, yalancıyı yıpratır
Yalan, yalancıyı yaralar
Yalan, yalancıyı yıkar
Yalan, yalancıyı yakar!
24/2/2014
Evlatlarım, ben ölünce çok üzülmeyin
“Emir Allah’ın” diye kendinizi teselli edin
Daima: “bir gün biz de öleceğiz! ” deyin
Helalinden giyinip kuşanın, yiyip için
Meşru daire içinde gezip eğlenin
N'olur ara sıra bana da Fatiha gönderin….
Durmuş efendi, Sarılar kasabasının en yaşlısıydı ama yaşı tam olarak bilinmiyordu. Dünyaya geldiğinde nüfus dairesinde kaydı yapılmamış. Durmuş efendi daha 6 aylıkken babası vefat ettiğinden başka biri gidip kaydettirmemiş. Kendinden küçük olan üvey kardeşi, Selami, veremden ölünce Selaminin ölümünü de bildirilmemiş. Böylece Durmuş, Selaminin nüfus kaydıyla yaşamış. Çok çileler çekmiş olan Durmuş efendi ömür boyu hep çalışmış, mücadele etmiş. Uğraşısı, kavgası boşa çıkmamış; Sarılar kasabasının en zengini ve nüfuz sahibi olmuş. 6 oğlu ve 4 kızı olmuş ve torunlarının sayısı 50 den fazla.
Durmuş efendi iki hafta önce aniden hastalanmıştı ve sağlığı her geçen gün kötülüleşmekteydi. Mide sancılarıyla başlayan hastalık felce dönmüştü. Eli, kolu tutmuyor; yattığı yerden kıpırdayamıyordu. Hastanede kalmak istemediğinden evine doktor ve hemşire geliyordu. Kızı Elif babasına bakıyordu. Durmuş efendi çocuklarını başına topladı.
Durmuş efendinin evlatları her ne kadar üzgün görünseler de aslında hepsi çok heyecanlıydı çünkü vasiyetin açıklanacağını düşünüyorlardı. Her biri kendine mirastan ne verileceğini merak ediyordu. En küçük olan Tekin’deki heyecan sanki doruktaydı. İki yıl önce üniversiteyi bitirmişti ama halen babasının yanındaydı. Halbuki üniversitede tanıştığı Mine ile evlenip İstanbul’da kendine yeni bir hayat kurmak istiyordu. Babasını ikna edememişti ama babasının vefatından sonra hissesine düşen mirası hemen satıp kasabadan gidecekti.
Uygar ve çağdaşız
Yazdığı mektupta
Ana, babasına
Kardeş, bacılarına
Dayı, amcalarına
Ya Rabbi, huzuruna geldim
Habibinin tarif ettiği gibi
Kitabını okudum, seni zikrettim
Resulunun öğrettiği gibi
Huzurunda eğildim, secde ettim
Efendimizin gösterdiği gibi
Türk işi
Bozulmuşsa kalbimiz
Karışmışsa aklımız, fikrimiz
Kalmamışsa ciddiyetimiz
Kaybolmuşsa mertliğimiz....
Muhabbetin gönlümde bir yaprak olsun
Enine ve boyuna sınırı olmayan
Nurun gibi beyaz olan, etrafa ışık saçan…
Hasretin içimde bir kalem olsun
Minareler gibi sonsuzluğa uzayan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!