Akşam haberlerinde gördüm televizyonda
Filistinli bir ilkokul çocuğu
Yaşı varmamış daha ona
Sırtında okul çantası
Korkudan yummuş gözlerini
Kulakları sağır eden silah seslerini duymamak için
Sessiz sedasız olacak gidişim bu dünyadan
Kimseler olmayacak yanımda
Hayatımda
Fosil yalnızlığım biterken…
02/06/02
Yirmi nisanda
Bir bahar akşamında
Otogarın karşısında bir bankta yazıyorum
Bu satırları sana
Kalbimle birlikte atacağım
Yanımdaki fıçıya
Kimi işinde gücünde
Kimi sevgili koynunda
Kimi iftar sofrasında
Kimi rakı masasında
Herkese başka batıyor güneş
Güneşin çok da umurunda
Deniz girmiş kara ile arama
Seyr eder dururum dalgalarda
Seyreder dururum karanın ışıklarını
Aphrodite'nin koynunda
Ne Dido’nun cazibesi
İskelemizde festival
Sancağımız da savaş var
Pruvamız neta sayılsa da
Kıçımız da bok var
Şaşkın Paris
Görseydi seni
Verir miydi hiç elmayı Aphrodite’e?
Düşüp gider miydi
Helene'nin peşine?
Menekşe renkli olmasını isterdim gözlerinin...
bir yarim-diyebileceğim-olsadı eğer.
ağlamak için başımı koyabileceğim,
omuzlarına dek uzanan,
karadeniz gibi dalgalı
ve bahtım kadar kara olmalı saçları...
Bir görünüp
Bir kaybolan güneş gibisin
Bulutların arasında
Ya bulut ol
Yağmur ol
Neden kutlar insan yaşlandığını?
Ölüme bir adım daha yaklaştığını
Mumlar üflenir, pasta kesilir
Ardından hediyeler…
‘Sana kazak aldım, kefenin olsun
Mezarda canın sıkılır, bu kitabı okursun’
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!