Dağılıyor kara bulutlar üzerimden
Gösteriyor kendini
Uzun zamandır hasret kaldığım mavi
Sigaramın tadı başka güzel
Kahvemin tadı başka
Sen başka…
Kargodan aldım bir tane
Açtım baktım üç tane
Doktorum Süryani şarabı göndermiş
Cenneti yaşıyorum sayesinde
Düşünmeden yarınını güzel şey yaşamak
Daha gidilmemiş denizler var dolanılacak
Nasıl olsa hepimizi teneşir paklayacak
Söyleyeceğim son söz:
‘’Gracias a la vida’’ olacak…
Uzaksın bana
Beyrut kadar
Beyrut’un sokakları kadar
Işıklar yanıp söner
Işıklar gelir geçer
Olympos’un zirvesine kurulmuş soframız
Rengarenk mermerlerden yapılmış masamız
Fildişinden koltuklar
Altın kadehler, gümüş tabaklar
Etrafımızda pervane oluyor Nympha'lar
Sunuyorlar bize ambrosialar, nektarlar
Ayışığı yağmur gibi yağıyor
Erik ağacına
Yapraklarından topluyorum
Yağmur damlalarını
İçiyorum kanarcasına
Dindirmiyor aşka susuzluğumu
Gökyüzüne kurmuşlar darağacını
Sallanıyor güneş ipin ucunda
Karanlıklar giymiş celladın avuçlarında
Veriyor son nefesini
Usulca
Ufukta…
Güneş batınca göründü ateş böcekleri
Denizin üzerine konmuşlar
Her biri başka bir ülkeden
Gelip bir araya toplanmışlar
Bir ateş böceğinin güvertesindeyim şimdi
Kızım olursa adını
Deniz koyacağım diyordu
Şimdi o kendi Deniz'inde
Ben hangi denizlerde…
Bahçede
Altında ayaklarımı uzatıp
Gölgende serinlediğim
Çayımı içip, kahvemi yudumladığım
Meyvelerinden rakıma meze yaptığım
Gövdene sırtımı dayadığım erik ağacı :
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!