Şiir demlendi akıyor
Kağıt kaleme bakıyor
Zehra’ya hisse çıkıyor
Selam benden, selam ola
….Dostluk için çıktık yola
I
Kızıl elma renginde şair
Böğürtü avazı, sesi kalın
Şiiri fırçası ile boyamakta
Günün aydınlanması çok zor. Sabahın pasını üzerinden atmamışken, sisli havada ter su içinde kalmışsın. Kirli elini yüzünü yıkamadan, uzanmışsın boylu boslu yatağına. Yanı başında duran gazeteler, dergiler...Romanının yarısın gelmiş elindeki kitabın sayfasında kırmızı bir şerit bağlı unutmamak için, kaldığı sayfayı fazla aramadan bulup okumak, ama kirli pasaklı haliyle, dağıtmış kendini uğraşını bırakmış bir kenara...Umrunda değil dışarıdaki sisli hava, kaşınmaya başlayan vücudu kaşındıkça yara olmaya ve bir hastalık sıtmasına yakalanmaktan korkarak yerinden kalkmıyor.
Belki de işine öyle geliyordu. Yeltendi kalkmak için, helaya doğru yürüdü yavaş yavaş...
Musluğun başını yavaşça çevirdi, bekledi ki su aksın. Sonra suyun damlası arada bir tane tane düşmeye başladı, uzun bir müddet aynaya baktı, karşısındaki bir çift göze, ayırmadan gözlerini...
Saçının sakalının kendinden geçmiş haline baktı, elini uzattı usturaya:
Vatandaş tanrıya yazdı dilekçe
Savcıdan hakime gelinemedi
Savcı dilekçeye yazdı gerekçe
Tanrı’nın adresi bulunamadı
Depremlerde nice insanlar öldü
Benim burdan göçtüğümü görsünler
Bu dünyada defterimi dürsünler
Mezarımı şiirlerle örsünler
Götürsünler beni köyüm İmrana
Diyarda aradım ekmeğim aşım
Gün geceye döndü ses duyulmuyor
Uğur Karataş’ın yolundayız biz
Ahmet kaya sazın çalar meydanda
Ses veren mızrabın telindeyiz biz
Sazlar çalar diller zılgıt sesinde
Şimdi karlar erimiştir köyümün dağlarında
yeşile bürünmüştür toprakları
kim bilir, pınarlarından
nasılda coşkun akıyordur suları
çiğdemler renklerini saçmıştır doğaya
boz kangallar kıraçların süsü
Kırık satırlar döküldü
İnce ayarı çekildi
Leyla aşkından yıkıldı
Şeref usta güldü bize
Ağaca sarılı yaprak
dost diyerek sana geldim
kovma beni buralardan
bedenimde canım bildim
kovma beni buralardan
Gönül gözüm senden yana
Bu gece havva soguk gözüm
Sanki yetimim öksüzüm
Üşürsem parkanın yakasını kaldır
Şu manavdan bir kaç kilo meyve aldım
İstersen bir kilo üzüm
KIRBAÇLAMAK DÜNYAYI
İlk bakışta Yusuf Ter’in öyküsü bildik bir serüveni anlatıyor gibi; ücralardaki “bizim köy”lerden birinde doğmuş Ter, yoksulluk ailesiyle birlikte onu yaban ellere savurmuş, hasret, baskı, yoksulluk, çileler üstüne çile O’nu Düş ülkesinin ezgilerine vurmuş, oradan da duygul ...
DOST YUSUF
“Güzel insan Yusuf Ter’e”
Yıllardır hep doğru yazdığım için
Nedendir hep beni suçlarlar Yusuf
Düzenin hilesin sezdiğim için
İdama bizlerden başlarlar Yusuf
Şöyle düşünürüm olan çok acı
Tilkiye vermişler krallık tacı
Bu düzende meyve veren ağacı
DOSTUM YUSUF TER
1970 de Kozanlı’ nın, İmranlı Köyünde Dünyaya gelen Yusuf Ter, küçük yaşta babasının işi gereği İsviçre’nin Basel kentine gider. Bu göç esnasında eğitimini de İlkokul dördüncü sınıfta bırakır bir daha okula devam etmez. Fakat, İlkokulu bile bitiremeyen Yusuf Ter, boş durmaz, ...