Her gün, çizgi çizgi siliniyor, belleğim de ki hüznün yüz hatları,
silinmiş siluetlerin,
silgi darbelerinden geriye kalan izleri kadar belirgin ancak anımsamalarım,
yüzyıllardır kitaplar biriktirmiş, kayıtlar tutmuş,
nedeni belirlenemeyen ve söndürülemeyen bir yangında,
tüm hatırladıkları kül olmuş bir şehir kütüphanesi gibi hafızam,
Bahse tutuştuk,
içimde ki ikinci kendimle,
ben, bu benim dedim,
o değilsin dedi, ben kaybettim, bu ben değildim,
öyle söyledi ikinci kendim,
peki bunları söyleyen kaçıncı bendim diye sordum,
bir mutfağım olsa,
çayım dan, sigaram dan görünmez mutluluğum,
hiç sevmem oysa ki;
nedendir bilmem
Ölü limanlar, yorgun kayık cenazeleri
ve yok olmaya yüz tutmuş, batık gemi hikayeleri var içimde,
Bulanık dalgalı bir rüya, gördüklerim ve göremediklerim,
Bir ayağım iskelenin çürük tahtasına emanet,
öteki dizine kadar dibinde balçığın,
seninse, yolunu eşkıyaların kestiği,
Bulutların arasından çatlak bir ay vuruyor geceme,
Sen pencerenden bakarken gözlerime düşüyorsun,
Kim bilir hangi şehrin kışın da üşüyorsun!
Üzüm üzüme bakıp
Kararıyordu,
Ben sana...
Yokluğun da ıslanıyordu Ağustos
Toprak kokuyordun sanki
Siz, en düzgün yaşlarınız da,
nikotinli sütlerle emziriyorsunuz yalnızlıklarınızı.
O sütler ki, saç diplerinizi beyaza bürümüş çoktan.
Rujlarınız bayanlar,
beyaz, kuru dudaklarınız da ki,
ince, kırmızı rujlarınız
bizim ev sobalı,
dört göz odalı,
gece kondu dan hallice,
villadan küçümen,
gitmek zorundayım,
her akşam ona ben...
Bir çoğu çoktan soldu,
Kimisi hala sıcak, çaputlar...
Olmayacakların amini,
Olacakların duası...
Renkler, ölümlü yalnızlık,
Yalnızlık, ölümlü gerçek.
Yere saçılmış bir nar gibiyim,
Her yanım Dağınık,
her tanem, ayrı bir semtin de ömrümün,
Ama sen bir tanem,
ama sen çok uzaktasın..
Bir gün yeniden,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!