Yağan kar tanelerinde dilek tutuyorum.
Önce düşeni ben, sonra gelen sen.
Erirdik beraber, karışırdık derelere.
Hemen eriyen ben, peşim sıra sen.
Hava soğuksa birleşirdik kartopu gibi.
Damlayınca sayfaya anladım.
Düşen benden bir şeylerdi.
Yakalamaya çalıştım.
Tutamadım.
Sayfanın lifleri arasında kayboldu.
İzi kalmıştı yalnızca.
Öyle bir zamanda bırakıp gittin ki bizi.
Arayıp sormadın bile.
Hayal meyal hatırlıyorum güzel yüzünü.
4-5 yaşlarında var yoktum. Her kez akşam olunca babasını karşılardı kapılarda.
Ablam la ben camın önünde beklerdik, gelmeyen babamızı.
Geldik Anadolu’ya orta Asya’dan.
Kabul ettirdik kendimizi cihana.
Dersimizi aldık atalarımızdan.
Kurduk Cumhuriyetimizi vatanımıza.
Kaldırımda yürüyordu yetişkin bir adam.
Yanında da küçük bir kız.
Oyuncakçının yanından geçerken.
Vitrine yaklaştı kız, adamın ellerinden çekerek.
Bir eliyle vitrini gösteriyor.
Diğer elle de adamı içeri iteliyor.
Kapanıyor gözler açılmamacasına.
Camdan gelip geçenleri göremiyorum.
Ağırlık var üstümde konuşamıyorum.
Tutulmuş sanki parmaklar yazamıyorum.
Tümden özürlüyüm, organlarım yok artık.
Yedi renkleri buldum sıraladım karşına.
Topladım onları senin için ölçtüm biçtim.
Sevmiyorum derdin ya rüzgârı kara bulutları.
Biçtim rüzgârları, sana gökkuşağı yaptım.
Renk cümbüşü benden sana getirecek sevgi.
Mavilikler üstünde, ağarırdı tan yeri.
Oturduğumuz kumlar, denizlere çekildi.
Kıyıdaki balıklar, derinlere göç etti.
Aramasın boşuna gözlerin sahilleri.
Kalemimle yazamamanın ezikliğini yaşıyorum bu gece.
Fikirlerim ya da zikredemediklerimle boğuşuyorum.
Öyle bir ikilem ki.
Ateşin içinde erimeyen buz kristalleri gibi.
Sen yardımcı olmayınca erimez onlar.
Dallara sert vuran damlalar, habercisiydi fırtınanın.
Tünekleyen kuşlar uçuşmaya başladılar.
Daha korunaklı yerlere.
Yağmurda uçmak da zordu, birde böyle havada.
Kediler köpeklerde paylarını alıyordu, yağmur dan.
Kaçacak ıslanamayacak yer arıyorlardı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!