Ben
Kuş kanadında kafes
Evhamı sadrında bir anne evladı
arzda mavi bir şilte gibiyim
kuyusunda çöl inşa eden
ahu gibi şivekar
muhteşem bir tabloydu düşlerim
egzamalı bir duvarı avutamayacak kadar
gitmenin yer bulduğu vadilerde
munfasıl akıldan
kalbin merkezine yakın , çok yakın
fikir yürüttüğüm sıratı mustakim
ellerimden akan kısrak, dört nala bir sır
neyin ihtişamı bu acıdıkça devleşen yara
ben, sevmeyi bir çöplükten öğrendim
metafiziği olmayan bir ağrıdan
elbiseleri dikerdi yama
ayıp bir imparatorluk olsaydı
ben seni dicleden
ben seni fırattan
seni orta doğunun ateşli kucağından
afrikaya gelsin diye bahreyn alırdım
susuzluğu gitsin diye denizlerin
ben
evhamını sadrında taşıyan bir anne evladı
kırkikindi tazeliğinde
açmayan bir asr gibiyim
kalbinden vurulmaya meraklı
“aklın çoğalan telâşlardan bezgin
çığırından çıktı çıkacak İbrahim”
hafızanın dişleri yok
göz kapaklarını düşüremez gecenin rengi
küflenir içinde yüzler
ve harfler
geriden yıkıntılar yangınlar göç katarları
Adem'le Havva'nın ilk ayak bastığı yerde
yeşilini çocuklara bıraktığın bahçene bakıyorum İbrahim
isterik zamanlara kulak kesilmişken duyulur sesim
karşıla
gün ışığı ile yıkayarak ağzını
usul usul tekilliğimi yumuşatan sözlerin doldurur içimin oyuklarını
Tanrı düşlere ilişmez
düş kuralım İbrahim
dünyaya uzattığın her ayna, bilincinin manzarası
tütün gibi çekildiğin sınıflar
yalnızlığını kıran kutsal görevler
uykuları sürülmüş yataklar
toprağın altına bağışladığın kalbin
alınyazından tutacağım İbrahim
yanımıza alacak söz bulamıyoruz şimdilerde
dubleks bir evin merdiven boşluğunu
şizofren bir ruhun tahayyülüne bıraktık
bu yüzden tan ağarmaz gövdemize
bu yüzden bizde vakitler muğlak
kurtlandığım şiirinde yaralarım dölleniyor
gözlerinden yüzümü soyacak bakışlara eşlik için kıyıyorum sözcüklere
Eyüp'ün makamına uzanan su yollarında
hastalığımıza şifa çalınmamış İbrahim
eteklerinde sarı buğdaylar parlayan bu şehirde
dilimin ve kalbimin ağrısına
ateşin ve buzun yakıcılığını basıyorum
çekilip kalan her şey için
Önceden
Aydınlandığım karanlık sokaklar vardı
Bütün eller kirliydi suya değmeden evvel
Sofralar eskiydi belki
Ama mis gibi dereotu kokardı
Şimdiki eller su ile temizlenmez ki
Sonra
Lambalar takıldı köşe başlarına
Aydınlandıkça karardı sokaklar
Lambaların altında yazıldı
En acı ayrılıklar
Kurşun girdi cinnet saatlerinde
Sağdan
Soldan
Ortadan
Cerihalar bağladı sevdalar
Kan gülleri yeşerdi
Kırağıya çaldı üzerinde kestane kavrulan sobalar
Yürekler kin pompaladı
Nasibini en çok karanlık sokaklar aldı
Oysa lambalar yokken
Takvim yaprakları kendiliğinden kopardı
Şimdi
Aydınlık sokakların lambaları şaştı
Şimdi yurdumun aydını çok karanlıklaştı
O halde kaldırın
Kaldırın lambaları sokaklarımdan
Kaldırın aydınlığınızı karanlığımdan
Gündüz güneş girsin
Gece ay yetişsin kapımdan
cok nadiren ugradigim kursuye bugun bir bakayim dedim. iki konu munazarasi dikkatimi cekti. biri siir ve siir elestirileri uzerine. digeri de ulke gundemimize dair son mevzu. guzel konular oldugu icin bu corbaya bir tutam tuz katmak geldi icimden...
ilki; siir ve siir elestirileri konusunda soylemek istedigim seyler sunlardir. arkadaslar siir o kadar buyuk bir sanattir ki butun sanatlar ona cikar, o butun sanatlardan cikar. zemini dar hacmi genistir. bir kitap dolusu mevzuyu bir kac satirla anlatabilmektir. dolayli dolaysiz, direkt endirekt, hafif agir vs. icinde duygu dusunce varsayim dialog haber barindiran ve bunlari kist bir sekilde aktarmayi gerektiren, yazarken sancilar yaratan, okuyucuyu alip goturmesi amac edinilen, soz sanatlari kullanilan, bilgi birikim aktarilan ucsuz bucaksiz deniz derya. bu deniz deryada batan mi dersin cikan mi dersin gecen mi dersin dalan mi dersin sairler var... bana kalirsa dalmak gerek, daldiktan sonra batip cikmak veya gecmek onemli degil.
siir elestirilerine gelince; obkadar cok yazilacak sey var ki... hepsini yazmak mumkun gorunmuyor bu telefon tuslariyla. oncrlikle yorum ve elestiriler nasil olmali tartismalarina mahal vermek istemiyorum ve sadece dusuncelerimi atarmak istiyorum. siirvyazmak kadar onemli bir konunun cok basitlestirildigi bu tur zeminlerde genellikle yapilan ama yapilmamasi gereken bir kac durum var. biri ve en belirgini ahbap cavus iliskilerinde kaynamak. birbirlerinin siirlerine gidip begenmek ovmek borc oder gibi one cikarmak. siirin tek bir tanimi yok ve tanimi da kisinin kendi dimaginda olan kadariyla oldugu icin bizler ancak iyi siir kotu siir eksik siir fazla siir diye ayrim yapabiliriz. ve bunu da tum gercekligiyle yapamazsak siire ve saire zarar vermis oluruz. digerbbir yapilmamasi gereken sey siire surekli tek bir pencereden bakmak ve sahsi bakis acilariyla degerlendirmek. ornek verecek olursa bir amcamiz var burda surekli din perspektifinden bakarak yorumlar yaziyor siirlere ve kopyela yapistir teknigini cok kullaniyor yorumlarinda. butun siirlerin didaktik olmasi gerektigi anlayisiyla yapilan bu yorumlar bilgi saglayici olabilir ama siire katki saglamaz. dedik ya siir cok buyuk bir sanattir ve didaktik siir siir cesnilerinden sadece bir tanesidir. b8r diger yapilmamasi gereken de siire ugrayip tek bir kelime ile yorumlamak " guzel" , " harika" gibi... oysa ne siirin ne de ssirin buna ihtiyaci yoktur.
gelelim ulke gundemimize. uzun uzadiya birseyler soylemenin gereksizligiyle.
' bu sarkilar guzel guzelnolmasina da, nakaratlar sıktı arkadas ' tamam hepimiz ahmagiz ve kabul ettik ahmakligimizi... cektirip gidin.
Gözlerinin eğrisi dolanıyor yüreğimi,
Bir raks, bir dinginlik çemberi,
Zamanın aylası, gece beşiği ve güvenli,
Ve eğer hiçbir şey kalmadıysa aklımda yaşadığımdan
Gözlerinin her zaman görmediğindendir beni.
Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü,
Rüzgarın sazları, kokulu gülücükler
Işık dünyasını saran kanatlar,
Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler,
Gürültü avcıları ve renk kaynakları.
Tanların kuluçka yatağından doğan kokular
Yıldızların samanı üzerinde yatan
Saflığa bağımlı gün gibi tıpkı
Dünyada bağımlıdır senin tertemiz gözlerine
Ve akar bütün kanım bakışlarında senin.
İki istasyon arası
Kırmızıyı seriyorum sözcüklerin altına
Acıkıyorum okudukça
Kabar ey iştahım
Benden uzaklaştıkça güdülen boşlukta
Kalbimi doyuracaksın
"Doymak"
Tenin uyuştuğu ruhun uyandığı denklem
Değişkenin kuvveti
Okşanmanın şiddetini belirler
Kendimi şiire vuracağım muhakkak
Ateşli başlıkların sofrasını kaşıklayan yüreğin
Süreğen hikayesidir bu
Yaşamak deyince
Göğsümde sesler çoğalır
Ben sese susarım
Duyarım
Nuh çağırınca
Sele kapılan ağızlara dolan hüsranı
Kızildeniz'de
Sığınmanın/boğulmanın zıtlığını
Değişen kabukla
Çürüyen kalıp aralığında
Yüzünü tufana dönen bir hayat
Ve yanıltan dönüşteki hazinelerin hiçliği
Çağırmamış beni adımla
İnsan sessizlikten korkar
Kendi konuşamadığı zaman
Ey hayat veren ve öldüren
Ölüm hangi dünyanın özgürlüğü
Cesaretimi kırbaçlamak için soruyorum
Kafamızda
Çelik yeleklerle girdiğimiz o büyük savaşlarda
Cinnet geçirmesin cesaretimiz
Kendini doğuran acı
Kendini imha et
Kutsadıkların
Kitaplarda kalan iadesiz alıntılardır
Kahramanlıklar
Bir kostümden ibaret
Bir biçilme meselesi
Damarlarımıza aşılanan muştular
Hangi dogmanın ninnisi
Kimsenin en büyük sayısı yok.
Herkes kendi sonsuzuna recâ!
Doğal sayı
Tamsayı
Reel sayı
Bir sayıdan diğerine
uçuşup dursun formülüm.
Nasıl da yoksulum
eşitsizlikleri onaran gözlerinin karşısında!
Asal sayıyım!
Tehir edilmiş takvimlerin
lirik akıntısına sığındığımdan beri
pusulam yok artık benim.
Sayıların kalbime hükmeden
işlemleriyle seni sevdim.
Çünkü Sen aşk isen
kalansız bölünebiliyorumdur Sana!
İki...
Neden ölü numarası yapıyor bana?
Çift sayılar tünedi ışığıma
bölünmek geçmiyor aklımın ucundan.
Hiç gitmedim senden uzağa,
mutlak değer oldum varlığına.
Yine de
çırpınan bir sayının eksildikten sonra
eşitliğe fırlattığı o mahzun bakış gibi
baktım ardından...
Üç boyuta sığamıyorum;
bölünmüş bir aşkın
integralini alıp duruyorum.
Orijinden bakarken gözlerine
durmadan merkezim kayıyor
teğet geçiyorum ellerine.
Yardım edin bana!
Bir vektör geçiyor yüreğimden;
sen yine de
boyutlarını içime ekmeye devam et,
ben trigonometriyi oyalarım
sonra aşk eksenine aldırırsın beni de...
Ayrıldığımızda hangi buharlaşan ruhtuk
iyi hatırla!
Kaç bilinmeyenli denklemin içindeyiz şimdi?
Bir tek bölme işlemini bağışlama!
Üç...
Senden sonra bir zaman belirtmedi.
Israrla ikiye bölüp durdum uykularımı,
akrebi çarparak yelkovana.
Gittin
ki tüm gece elimde permütasyon hesabı.
Bir irrasyonel sayıya döndüm,
gizleyerek doğallığını
dudaklarımın çözüm kümesine.
Evrensel kümeye sığdım da
yokluğunun sonsuzluğuna sığamadım.
Kalbimden bir yığın yazgı çıkarıyorum
ekleyerek görüntü kümemize.
Bir tek çıkarma işlemini bağışlama!
Beş...
Cevabı sen ol diye tüm şıkları kodladım.
Kitapçık sende optik bende kaldı.
Olmadı!
Çarpanlarına ayırdığım saçların da
döndü sırtını bana.
Topuğu kırılmış artılar
şimdi eksilen avuçlarımda.
Bir tek toplama işlemini bağışlama!
Yedi...
Sesimdeki en hüzün sayı.
Sen eksilirken,
yokluğun dünyada yedi kıta.
Gökkuşağı yedi renk.
Veda çölünü gezip durdum da
Sen bahçemde yediveren gül.
Sayı asal olur
başka şeyler de anlatırım sana.
Bilmedin...
Yokluğun
tüm işlemlere parantez açıyor
değer bulmadığım ikslere.
Sen hangi işlemle vardın karşıya.
Bir tek çarpma işlemi bağışlama!
Şimdi
aramızda sonsuzluğa akıp giden
ipince bir sayı doğrusu...
Kümeme düşen senden
daha vahim bir sayı
geçmedi denklemimden.
Özür borçluyum
bölündükçe kalbi acıyan her sayıya.
Yine de sendeyim her işlemde.
Sonsuzun bitişini gördüm gidişinde.
Unut sayıları...
Bir tek kendini bağışlama!
uzanırım sesinin çocuksu buğusuna.
bir şarkı kımıl kımıl, ruhumun sularında.
bir cennet kokar rüzgar,
tütsünelir mevsimler.
miske bulanır dünya,
seni her duyduğumda.
o an bir yağmur başlar,
bir yağmur uzaklardan.
yıkanır hüzünlerim, bengisu kuyusunda...
vezne çeksem hasreti, anlatsam insanlara.
yağmurlardan seni ben, sabahlara damıtsam.
ve kazısam adını en derin duvarlara.
sınırların ardından ellerine uzansam...
birgün elbet bitecek, bu yaşamak kâbusu.
sular da anlar artık, insanlar yalan söyler.
ecelden biraz önce, vuslat gelseydi keşke.
yoksa neyi sarar ki, âh yitik ellerimiz.
özü cahil sulara hayzeran ne anlatır.
ne söyleşir semayla aşkın derin kuyusu...
uzanırım kitabın en kutsal kelâmına.
bir esrik temmuz başlar,
sonsuzluğun namına.
zeytinlerle söyleşir, siyah giyinmiş kadın.
günahkâr gözlerime aşktan cemreler damlar.
şefkatle bakar sokak, şefkatle bakar işte
kedi, köpek, ne varsa, hepsi de acır bana.
nasıl unutayım ki, bağbozan o mevsimi.
ne sözle anlatılır, ne de şiire sığar...
madem gemiler yandı, düne veda edeyim.
denizlerim çekilsin, çekilsin kuyulara.
hayzeran dileğine, içli amin çekeyim.
çöllerdir asıl mekân en ulvi sevdalara...
Sesin
Denize açılan sokakları ömrümün.
Arnavut kaldırımlarında bahar kokusu.
Hanımeli, portakal çiçeği, ıhlamur...
Yürürken akşam gün batımına
Üstüm başım çiçek tozu...
İçimde renklerden düğün.
Sesin
Bir çiğ tanesi hüznüme düşen.
Rüzgarına kapıldığım turkuaz bir su...
Bilirim,
Her mevsim aynı yağmaz saçlara.
Ayışığı her gece aynı damlamaz.
Insan aynı hisle aynı yerinden
Defalarca birleşip ayrılamaz.
Zaman ki,
Küflü çerçevesinde
İnkisârına akarken malihulyanın
Bilirim...kayıp gider resimler
Mutlak gider sevilenler...sevenler...
İcinde arındığımız asi nehirler
Kirler!
Yelesindeki hurriyet yılkı atlarının
Gider
Azameti dağların
Asaleti insanın.
Yasamak... gider...
Bir tek sesin kalır bende geriye
Mevsimsiz bir titreyisle Sevgili!
Sol yanımı hissederim.
Ebabiller uyanır.
Annesiz yanıma bir siir düşer.
Kaybolur sükutu çocukluğumun
Metruk düşlerimde gövdem doğrulur...
Bir tek sesin Sevgili...
Sesin ki
Y a ğ m u r !
Hatırlatır kalbime:
"Bir damlada bir çavlan nasıl var olur?"
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerinin tonu
Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası,en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi
Babalar,çıkarmayın onları akıldan
Analar,koruyun bebeklerinizi
Susturun,susturun söyletmeyin,
Savaştan,yıkımdan söz ederse biri.
Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin,benim,hiç kimsenin değil
Bütün bir yer yüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu.
Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah
Şol karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah
Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah
Vardığımız illere şol safa gönüllere
Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah
Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi estik elhamdulillah
İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik
Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah
Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk
Artık denize dolduk taştık elhamdulillah
Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
her aşk bir mecnun büyütmez
ve her insan kendini sever sadece
zamanı yontan mevsimler
yıllanmış hüzünler bırakırken kalbime
aynalarda arama annemdeki yüzümü
sığınıp tanrı'ya adını andıktan sonra
bir azize sattım onu taşrada
sürgün ayaklarım hallaç başımla
kırdım aşka dair öğrendiğim ne varsa
kalender bir eda ile kırdım kuklacı
kanımla suladığım gülün dalını
yorgun şehrayinlerden artakalan hüzün
mühürlü gözlerden süzülen damla
inatla söylüyorum işte tüm insanlara
bir kez olsun açmadı şakağımda gül
ant içtim yalan yere tevili yoktur
yalan tüm kahinler yalancı remil
ansızın çıkagelen sevgili yoktur
kayboldu bir bir bindiğim tahta atlar
ihtiyar çocuklar yaşardı bu şehirde kuklacı
onlar da binip gitti kaybolan atlarıma
yıkık kaşlı esmer alınlarının kırışığını
hangi duvara serip açarlar şimdi kim bilir
bu şehirde gözleri bulutsu düşleri yeşil
uğrunda ölünesi sevgililer yaşardı eskiden
onlar da sırroldular ömrüme ziyan
yaralı bir hançerdir şimdi kalbimde hicran
ölüler şehrindeyim kuklacı
kollarım örümcek gözlerim yosun
gül yağmuru bekliyorum
mezarlık kuytusu apartmanlarda
yoldan uzun düşten kısa bir gecenin ardından
ince bir bulut akıyor şehre ateşten sudan
kaçıyor bir bulut aşktan yağmurdan
bir bulut bir çıngı sis ve hamaylı
o ve gül yağmuru yok anlıyor musun
içim insan mezarlığı
en çok da ben ölmüşüm kuklacı
adım başı mezar taşım var
katillerim en sevdiğim insanlar
ıı
kuklacı oynatma parmaklarını
bahtiyar günlerimiz uzakta kaldı
herkes kendinden kaçıyor şimdi nasılsa
hatırlatma bize unutamadıklarımızı
gamlı gözlerinle ağlatıp çağırma
kalbinde yabancı ölüler taşıyan insanları
mevsimsiz hayatların sayrı yalnızlığına
yola vurma beyhude parmaksız çocukları
ki masal değil yaşadığımız kuklacı
kim inanır küllerinden doğduğuna anka’nın
ve kim gökyüzünde kaldığına kanatlarının
çölün kapısındayım ne serap ne heyula
ebabil çığlıkları duydum taş duvarlarda
kurtuluşum yok ve ziyanken ömrüm
isminin baş harfinde ölüme yattığım gün
gördüm kuklacı apansız gördüm her şeyi
bir sabun köpüğü gibi yağarken yağmur
kaybolup gider sandım içimde bir yerlerde
ama yok asılı kaldı hep en acıtan hâliyle
kuklacı uğrunda ölmeye ahdetse de mehlika
kesik bir şarap hüznü ve uzayan gölgelerle
kanına yürürken ıslak ve deli taylar
yıkılası kentlerde yenik düşer şeytana
kelebeklerden masum eflatun kirpikli kızlar
her şey gün batarken oldu
biçti kalbimi bir kırık mısra
ben gün batarken düştüm aşka
ay gün batarken anladı yalnızlığını
dağlar kimsesizliğini kadınlar…
gün batarken sus dedi bilge. sus unutursun
o zaman siyahtı saçlarım doğrudur sandım sustum
kuklacı öğrendim ki yıllar sonra kendimden
yarım kalan hiçbir şeyi unutamam ben
ııı
kuklacı son itirafımdır geç kayıtlara
şark çıbanı görmüş yüzümde
en kadim konuk olsa da hüzün
ben kimseye ağlamadım ömrümce
bana da ağlamasın canlar esefa
ne var ki dünyada insan ve eşya yalnızca
yalancıyız kuklacı mektuplar şarkılar kadar
ay düşer gölgemize günahtır akşamlarımız
en sevdiklerimizden alırız en çok acıyı
kederle sınanırken en coşkun çağımızda
utangaç katiller gibi yer ömrümüzü
sevdalısı olduğumuz kızıl şafaklar
kaç kez yola çıktım sevmek fikriyle
sakıt ve meczup bir keşiş gibi
kendimi unuttuğum o yerde
yadigar bırakıp tüm urbalarımı
mavinin mavisi sanıp ardınca yürüdüğüm
şu ölü kadın var ya kuklacı gözleri karanfil
tanırım onu çok eskilerden
yüreği mühürlü bir annedir o şimdilerde
ona bir kez olsun söyleyemedim gençliğinde
gözlerinde öldüğümü kaç kere
mahzenimde şarap ruhumda ızdıraptı
ben uzun bir lal idim o kısa bir hayal
çaldılar kuklacı düşlerimde büyüttüğüm
o hüzzam sevgiliyi ki bir sır bilirdim onu
kimselerin bilmediği ince uzun esmer bir sır
kim çaldı kuklacı garip ve selis sırrımı kim
kuklacı son kez vursun boynumu acemi cellat
söz yeniden doğmayacağım yoruldum artık
yükü kaygı olan pervaneye ne denir
topla hatıraları askıda kalsın melal
kahır yok. sitem yok. pişmanlık hiç.
suya yenik düşen bir gül olacağım söz
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni,
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
Bitmedi daha, sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Ne dudaklarda yarım şiirler
Ne solmuş aşk ve deniz
Uçurumlarda direnen güller
Törenlerle yakılmıyordu henüz
Dimdik ayaktaydı bitimsiz coşkular
Bazen aşılmış
Bazen aşılmak üzere
O serdengeçti yaralı tutkular.
Bir deprem çağının birdenbiresinde
Önce görevler silahlandı önümüzde
Sonra kurallar ve kapkara baskılar
Kesildi sanki sözlerin soluğu
Türküler yetişmez oldu ahlara
İşte içlenmenin o en içli anında
Yalnızca sen kaldın kollarımda
Yalnızca sen
Dağlı çiçeklere döndü gözlerin
Hep mutluluk açtı kırlarımda.
Su ve ateş çağındaydı soluğumuz
En umutsuz geceyarılarında
En ıssız yollarda bırakıldık hep
Yıkılmadık
Günün bir yüzünde avuçlarken güneşi
Bir yüzünde yeniden düştük toprağa
Korkmadık
Yüreğimizle parçaladık en sert kayaları
Filizlenip uzandık dostluğun gökyüzüne
En bereketli yağmurları
Hep kendi soluğumuzla yarattık.
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
Aşk ile sevmek bir güzelliği
Ve dövüşebilmek o güzellik uğruna
İşte yüzünde badem çiçekleri
Saçlarında gülen toprak ve ilkbahar
Sen misin seni sevdiğim o kavga
Sen o kavganın güzelliği misin yoksa.
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
Bir kavganın güzelliğinde sevdim
Bin kez budadılar körpe dallarımızı
Bin kez kırdılar
Yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
Bin kez korkuya boğdular zamanı
Bin kez ölümlediler
Yine doğumdayız işte yine sevinçteyiz.
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Bir bukle şiir bırak
05.01.2023 - 12:25Egzamalı duvar
Ben
Kuş kanadında kafes
Evhamı sadrında bir anne evladı
arzda mavi bir şilte gibiyim
kuyusunda çöl inşa eden
ahu gibi şivekar
muhteşem bir tabloydu düşlerim
egzamalı bir duvarı avutamayacak kadar
gitmenin yer bulduğu vadilerde
munfasıl akıldan
kalbin merkezine yakın , çok yakın
fikir yürüttüğüm sıratı mustakim
ellerimden akan kısrak, dört nala bir sır
neyin ihtişamı bu acıdıkça devleşen yara
ben, sevmeyi bir çöplükten öğrendim
metafiziği olmayan bir ağrıdan
elbiseleri dikerdi yama
ayıp bir imparatorluk olsaydı
ben seni dicleden
ben seni fırattan
seni orta doğunun ateşli kucağından
afrikaya gelsin diye bahreyn alırdım
susuzluğu gitsin diye denizlerin
ben
evhamını sadrında taşıyan bir anne evladı
kırkikindi tazeliğinde
açmayan bir asr gibiyim
kalbinden vurulmaya meraklı
Feyz Kariha
Bir bukle şiir bırak
27.12.2022 - 13:26Arach'ta Gün Bakışına Veda
“aklın çoğalan telâşlardan bezgin
çığırından çıktı çıkacak İbrahim”
hafızanın dişleri yok
göz kapaklarını düşüremez gecenin rengi
küflenir içinde yüzler
ve harfler
geriden yıkıntılar yangınlar göç katarları
Adem'le Havva'nın ilk ayak bastığı yerde
yeşilini çocuklara bıraktığın bahçene bakıyorum İbrahim
isterik zamanlara kulak kesilmişken duyulur sesim
karşıla
gün ışığı ile yıkayarak ağzını
usul usul tekilliğimi yumuşatan sözlerin doldurur içimin oyuklarını
Tanrı düşlere ilişmez
düş kuralım İbrahim
dünyaya uzattığın her ayna, bilincinin manzarası
tütün gibi çekildiğin sınıflar
yalnızlığını kıran kutsal görevler
uykuları sürülmüş yataklar
toprağın altına bağışladığın kalbin
alınyazından tutacağım İbrahim
yanımıza alacak söz bulamıyoruz şimdilerde
dubleks bir evin merdiven boşluğunu
şizofren bir ruhun tahayyülüne bıraktık
bu yüzden tan ağarmaz gövdemize
bu yüzden bizde vakitler muğlak
kurtlandığım şiirinde yaralarım dölleniyor
gözlerinden yüzümü soyacak bakışlara eşlik için kıyıyorum sözcüklere
Eyüp'ün makamına uzanan su yollarında
hastalığımıza şifa çalınmamış İbrahim
eteklerinde sarı buğdaylar parlayan bu şehirde
dilimin ve kalbimin ağrısına
ateşin ve buzun yakıcılığını basıyorum
çekilip kalan her şey için
çekil İbrahim
Bir bukle şiir bırak
23.12.2022 - 12:23Devrilen yükün (neçe)
Patladı yüreğin mayınları
Kiminin tutmuyor dizleri, kimi sağır, kimi dilsiz
kiminin görmüyor gözleri..
Toplanıp aşıyor engelleri
Umuda bel bağlamış
Gece yürek dağlamış neçe...
Sevdim anason kokan ağız tadını
Yanık kokan yürek bağını,
Sevdim kimsenin oralı olmadığı
Olduğun yerin ağıtlarını,
Uzunca bi hava tutar dilin
Yükselen kederinden...
Dumanı tüten bi havayım şimdi
Sana ve senden gizlenen...
Yılların devirdiği yükün hamalıyım şimdi...
Selda Yetişoğlu
Bir bukle şiir bırak
22.12.2022 - 16:42Sokak Lambaları
Önceden
Aydınlandığım karanlık sokaklar vardı
Bütün eller kirliydi suya değmeden evvel
Sofralar eskiydi belki
Ama mis gibi dereotu kokardı
Şimdiki eller su ile temizlenmez ki
Sonra
Lambalar takıldı köşe başlarına
Aydınlandıkça karardı sokaklar
Lambaların altında yazıldı
En acı ayrılıklar
Kurşun girdi cinnet saatlerinde
Sağdan
Soldan
Ortadan
Cerihalar bağladı sevdalar
Kan gülleri yeşerdi
Kırağıya çaldı üzerinde kestane kavrulan sobalar
Yürekler kin pompaladı
Nasibini en çok karanlık sokaklar aldı
Oysa lambalar yokken
Takvim yaprakları kendiliğinden kopardı
Şimdi
Aydınlık sokakların lambaları şaştı
Şimdi yurdumun aydını çok karanlıklaştı
O halde kaldırın
Kaldırın lambaları sokaklarımdan
Kaldırın aydınlığınızı karanlığımdan
Gündüz güneş girsin
Gece ay yetişsin kapımdan
Yıldırım Uzun
Bir bukle şiir bırak
21.12.2022 - 09:10Terkib-i Bend -VIII-
Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın?
Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?
Çok mukbili gördüm ki güler, içi kan ağlar,
Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın?
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın?
Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek,
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın?
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ,
Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın?
Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan,
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın?
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın?
Nâ-merd olayım çarha eğer minnet edersem,
Cevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın?
Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’dır,
Nâ-şâd gönül bir gün olur şâd olacakdır.
Ziya Paşa
serbest kürsü
17.12.2022 - 19:23iste bu sebeple pek ugramam kursuye:))
serbest kürsü
17.12.2022 - 19:16maria puder
siz beni cok yanlis anlamissiniz...
sozum sizleredegildi:))
serbest kürsü
17.12.2022 - 18:38cok nadiren ugradigim kursuye bugun bir bakayim dedim. iki konu munazarasi dikkatimi cekti. biri siir ve siir elestirileri uzerine. digeri de ulke gundemimize dair son mevzu. guzel konular oldugu icin bu corbaya bir tutam tuz katmak geldi icimden...
ilki; siir ve siir elestirileri konusunda soylemek istedigim seyler sunlardir. arkadaslar siir o kadar buyuk bir sanattir ki butun sanatlar ona cikar, o butun sanatlardan cikar. zemini dar hacmi genistir. bir kitap dolusu mevzuyu bir kac satirla anlatabilmektir. dolayli dolaysiz, direkt endirekt, hafif agir vs. icinde duygu dusunce varsayim dialog haber barindiran ve bunlari kist bir sekilde aktarmayi gerektiren, yazarken sancilar yaratan, okuyucuyu alip goturmesi amac edinilen, soz sanatlari kullanilan, bilgi birikim aktarilan ucsuz bucaksiz deniz derya. bu deniz deryada batan mi dersin cikan mi dersin gecen mi dersin dalan mi dersin sairler var... bana kalirsa dalmak gerek, daldiktan sonra batip cikmak veya gecmek onemli degil.
siir elestirilerine gelince; obkadar cok yazilacak sey var ki... hepsini yazmak mumkun gorunmuyor bu telefon tuslariyla. oncrlikle yorum ve elestiriler nasil olmali tartismalarina mahal vermek istemiyorum ve sadece dusuncelerimi atarmak istiyorum. siirvyazmak kadar onemli bir konunun cok basitlestirildigi bu tur zeminlerde genellikle yapilan ama yapilmamasi gereken bir kac durum var. biri ve en belirgini ahbap cavus iliskilerinde kaynamak. birbirlerinin siirlerine gidip begenmek ovmek borc oder gibi one cikarmak. siirin tek bir tanimi yok ve tanimi da kisinin kendi dimaginda olan kadariyla oldugu icin bizler ancak iyi siir kotu siir eksik siir fazla siir diye ayrim yapabiliriz. ve bunu da tum gercekligiyle yapamazsak siire ve saire zarar vermis oluruz. digerbbir yapilmamasi gereken sey siire surekli tek bir pencereden bakmak ve sahsi bakis acilariyla degerlendirmek. ornek verecek olursa bir amcamiz var burda surekli din perspektifinden bakarak yorumlar yaziyor siirlere ve kopyela yapistir teknigini cok kullaniyor yorumlarinda. butun siirlerin didaktik olmasi gerektigi anlayisiyla yapilan bu yorumlar bilgi saglayici olabilir ama siire katki saglamaz. dedik ya siir cok buyuk bir sanattir ve didaktik siir siir cesnilerinden sadece bir tanesidir. b8r diger yapilmamasi gereken de siire ugrayip tek bir kelime ile yorumlamak " guzel" , " harika" gibi... oysa ne siirin ne de ssirin buna ihtiyaci yoktur.
gelelim ulke gundemimize. uzun uzadiya birseyler soylemenin gereksizligiyle.
' bu sarkilar guzel guzelnolmasina da, nakaratlar sıktı arkadas ' tamam hepimiz ahmagiz ve kabul ettik ahmakligimizi... cektirip gidin.
Bir bukle şiir bırak
16.12.2022 - 12:59Acının Başkenti
Gözlerinin eğrisi dolanıyor yüreğimi,
Bir raks, bir dinginlik çemberi,
Zamanın aylası, gece beşiği ve güvenli,
Ve eğer hiçbir şey kalmadıysa aklımda yaşadığımdan
Gözlerinin her zaman görmediğindendir beni.
Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü,
Rüzgarın sazları, kokulu gülücükler
Işık dünyasını saran kanatlar,
Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler,
Gürültü avcıları ve renk kaynakları.
Tanların kuluçka yatağından doğan kokular
Yıldızların samanı üzerinde yatan
Saflığa bağımlı gün gibi tıpkı
Dünyada bağımlıdır senin tertemiz gözlerine
Ve akar bütün kanım bakışlarında senin.
Paul Eluard
Bir bukle şiir bırak
14.12.2022 - 13:30Birikmiş Kirlerle Konuşmalar
İki istasyon arası
Kırmızıyı seriyorum sözcüklerin altına
Acıkıyorum okudukça
Kabar ey iştahım
Benden uzaklaştıkça güdülen boşlukta
Kalbimi doyuracaksın
"Doymak"
Tenin uyuştuğu ruhun uyandığı denklem
Değişkenin kuvveti
Okşanmanın şiddetini belirler
Kendimi şiire vuracağım muhakkak
Ateşli başlıkların sofrasını kaşıklayan yüreğin
Süreğen hikayesidir bu
Yaşamak deyince
Göğsümde sesler çoğalır
Ben sese susarım
Duyarım
Nuh çağırınca
Sele kapılan ağızlara dolan hüsranı
Kızildeniz'de
Sığınmanın/boğulmanın zıtlığını
Değişen kabukla
Çürüyen kalıp aralığında
Yüzünü tufana dönen bir hayat
Ve yanıltan dönüşteki hazinelerin hiçliği
Çağırmamış beni adımla
İnsan sessizlikten korkar
Kendi konuşamadığı zaman
Ey hayat veren ve öldüren
Ölüm hangi dünyanın özgürlüğü
Cesaretimi kırbaçlamak için soruyorum
Kafamızda
Çelik yeleklerle girdiğimiz o büyük savaşlarda
Cinnet geçirmesin cesaretimiz
Kendini doğuran acı
Kendini imha et
Kutsadıkların
Kitaplarda kalan iadesiz alıntılardır
Kahramanlıklar
Bir kostümden ibaret
Bir biçilme meselesi
Damarlarımıza aşılanan muştular
Hangi dogmanın ninnisi
Söz dinlemek
Ölümcül bir deyimmiş
Bahçe Ee
Bir bukle şiir bırak
09.12.2022 - 08:50***Sütre ve İnşirah**
dehşeti gör
ve
yeryüzünü siyaha boyayan şehveti
kasıklarında karanlık patlamalar
kozmik bağırtılar
var oluşa bağlı ağrılar
var olduğunu zannedenlerin
şiiri kirleten
aşkı iğfal edip
apıştan dünya seyredenlerin
kulak tırmalayan
ruh karartan
çığlıklarını duy
sen
bir yeryüzü imgesisin artık
ey
loşluğuna sabahlar
sepia eylüller sunduğum hayat
içimde debelenen dehşeti gör
ey
kulaklarından tutup
dizime yatırdığım yanılış
aykırı kuramların
beynime yaptığı basınç
gör beni
tenden öte
candan ziyade
gör
bir hazanı
bir yağmurla
bir bulutu
bir kuşla
değiştir
bir yangıyı
bir şehvetten koru
beni koru
kara ruhların
kararmış hiçliğinden
gecemi esirge
ve eksik kılma üzerimden
kuş seslerini
aşk
bir tanımdır
gözlerimin yatağında
bir kasırga
bir deprem
bir okşayış olarak
aynı zamanda
geçirgen zıtlığımdan koru beni
sarsak bilgiçliğimden
kağıdı kutsayarak
kalemi
bir yaraya direnmek
bir ilenci gidermek savaşında
silah görerek
yazıyorum
yaz dediğini
yazgının
beni gör
ey ruhumu
saman kağıtların pürüzlerinde konuklayan aşk
beni gör
ve beni koru
seni şehvet sanmaktan
korkumu gider
korkunçluğumu sütrele
cinayetimi sakla
ve
ört beni hatice
dağları ört üstüme
cehlimin üzerine kapat
geceyi ve gökyüzünü
inşirâh ol bana
kalbimi aç
göğsümü aralayarak
karart beni
ört beni ne olur
kalbimin vahyi geldi
az önce
OKUdum
anladım
ağladım ve korkuyorum
ört beni
anlayışımı gizle
süz beni
evrenin bilgisinden
geceden ve hayaletlerden
sez beni
alemden
ayetten
şiirden
...
onsekizmartikibinon
Şükrü Özmen
Bir bukle şiir bırak
28.11.2022 - 16:26Mahreçsiz Neşide
Bir mektubun sonuna eklenmiş
veda cümlesiydi sözlerin ;
g i t t i m . .
Ölü kelebekleri avucumda saklayıp
düş yanığı hayallerimi heybemde toplayıp
sanki düşmanımdan öç alır gibi . .
Giderken anladım
mürekkebi bitmiş bir kalemin
başka kağıtlara dökülemeyeceğini..
Hiçbir yere aşina değil kalemim
ne boş sayfalardaki arı beyazlığa
ne de silinmişlerdeki griliğe . .
hangi kağıda gitsem ,
yaralarım kavlıyor
Şimdi
tamam olmaya çalışırken
mısralarını yitiren uzun bir şiir gibiyim..
Mürekkep yerine kan damlıyor satırlara. .
harflere kefeni giydirdim,
yüklendim cenneti sırtıma
cehenneme yürür gibiyim . .
Ey kalemim ,
telaşında öl !
Süzdür mürekkebini ..
Dönme bir daha bitmiş şiirlerine..
Yazacak yerin yok !
Vera Erendiz
Bir bukle şiir bırak
18.11.2022 - 09:49Gözlerindeki Asal Sayı Ölüsü
Kimsenin en büyük sayısı yok.
Herkes kendi sonsuzuna recâ!
Doğal sayı
Tamsayı
Reel sayı
Bir sayıdan diğerine
uçuşup dursun formülüm.
Nasıl da yoksulum
eşitsizlikleri onaran gözlerinin karşısında!
Asal sayıyım!
Tehir edilmiş takvimlerin
lirik akıntısına sığındığımdan beri
pusulam yok artık benim.
Sayıların kalbime hükmeden
işlemleriyle seni sevdim.
Çünkü Sen aşk isen
kalansız bölünebiliyorumdur Sana!
İki...
Neden ölü numarası yapıyor bana?
Çift sayılar tünedi ışığıma
bölünmek geçmiyor aklımın ucundan.
Hiç gitmedim senden uzağa,
mutlak değer oldum varlığına.
Yine de
çırpınan bir sayının eksildikten sonra
eşitliğe fırlattığı o mahzun bakış gibi
baktım ardından...
Üç boyuta sığamıyorum;
bölünmüş bir aşkın
integralini alıp duruyorum.
Orijinden bakarken gözlerine
durmadan merkezim kayıyor
teğet geçiyorum ellerine.
Yardım edin bana!
Bir vektör geçiyor yüreğimden;
sen yine de
boyutlarını içime ekmeye devam et,
ben trigonometriyi oyalarım
sonra aşk eksenine aldırırsın beni de...
Ayrıldığımızda hangi buharlaşan ruhtuk
iyi hatırla!
Kaç bilinmeyenli denklemin içindeyiz şimdi?
Bir tek bölme işlemini bağışlama!
Üç...
Senden sonra bir zaman belirtmedi.
Israrla ikiye bölüp durdum uykularımı,
akrebi çarparak yelkovana.
Gittin
ki tüm gece elimde permütasyon hesabı.
Bir irrasyonel sayıya döndüm,
gizleyerek doğallığını
dudaklarımın çözüm kümesine.
Evrensel kümeye sığdım da
yokluğunun sonsuzluğuna sığamadım.
Kalbimden bir yığın yazgı çıkarıyorum
ekleyerek görüntü kümemize.
Bir tek çıkarma işlemini bağışlama!
Beş...
Cevabı sen ol diye tüm şıkları kodladım.
Kitapçık sende optik bende kaldı.
Bir avuç standart sapma yaşadıklarımız;
sargılı bilinmeyenim eşitsizliğe çarpa çarpa
devirli ondalıklı sayılar büyüyor şuramda.
Güya
köklü sayıların sabrıyla bakacaktın bana.
Olmadı!
Çarpanlarına ayırdığım saçların da
döndü sırtını bana.
Topuğu kırılmış artılar
şimdi eksilen avuçlarımda.
Bir tek toplama işlemini bağışlama!
Yedi...
Sesimdeki en hüzün sayı.
Sen eksilirken,
yokluğun dünyada yedi kıta.
Gökkuşağı yedi renk.
Veda çölünü gezip durdum da
Sen bahçemde yediveren gül.
Sayı asal olur
başka şeyler de anlatırım sana.
Bilmedin...
Yokluğun
tüm işlemlere parantez açıyor
değer bulmadığım ikslere.
Sen hangi işlemle vardın karşıya.
Bir tek çarpma işlemi bağışlama!
Şimdi
aramızda sonsuzluğa akıp giden
ipince bir sayı doğrusu...
Kümeme düşen senden
daha vahim bir sayı
geçmedi denklemimden.
Özür borçluyum
bölündükçe kalbi acıyan her sayıya.
Yine de sendeyim her işlemde.
Sonsuzun bitişini gördüm gidişinde.
Unut sayıları...
Bir tek kendini bağışlama!
Veysel Toprak
Bir bukle şiir bırak
17.11.2022 - 13:32Hayzeran'ın Uğultusu
uzanırım sesinin çocuksu buğusuna.
bir şarkı kımıl kımıl, ruhumun sularında.
bir cennet kokar rüzgar,
tütsünelir mevsimler.
miske bulanır dünya,
seni her duyduğumda.
o an bir yağmur başlar,
bir yağmur uzaklardan.
yıkanır hüzünlerim, bengisu kuyusunda...
vezne çeksem hasreti, anlatsam insanlara.
yağmurlardan seni ben, sabahlara damıtsam.
ve kazısam adını en derin duvarlara.
sınırların ardından ellerine uzansam...
birgün elbet bitecek, bu yaşamak kâbusu.
sular da anlar artık, insanlar yalan söyler.
ecelden biraz önce, vuslat gelseydi keşke.
yoksa neyi sarar ki, âh yitik ellerimiz.
özü cahil sulara hayzeran ne anlatır.
ne söyleşir semayla aşkın derin kuyusu...
uzanırım kitabın en kutsal kelâmına.
bir esrik temmuz başlar,
sonsuzluğun namına.
zeytinlerle söyleşir, siyah giyinmiş kadın.
günahkâr gözlerime aşktan cemreler damlar.
şefkatle bakar sokak, şefkatle bakar işte
kedi, köpek, ne varsa, hepsi de acır bana.
nasıl unutayım ki, bağbozan o mevsimi.
ne sözle anlatılır, ne de şiire sığar...
madem gemiler yandı, düne veda edeyim.
denizlerim çekilsin, çekilsin kuyulara.
hayzeran dileğine, içli amin çekeyim.
çöllerdir asıl mekân en ulvi sevdalara...
Hasan Tan
Bir bukle şiir bırak
16.11.2022 - 11:53Sesin Yağmur
Sesin
Denize açılan sokakları ömrümün.
Arnavut kaldırımlarında bahar kokusu.
Hanımeli, portakal çiçeği, ıhlamur...
Yürürken akşam gün batımına
Üstüm başım çiçek tozu...
İçimde renklerden düğün.
Sesin
Bir çiğ tanesi hüznüme düşen.
Rüzgarına kapıldığım turkuaz bir su...
Bilirim,
Her mevsim aynı yağmaz saçlara.
Ayışığı her gece aynı damlamaz.
Insan aynı hisle aynı yerinden
Defalarca birleşip ayrılamaz.
Zaman ki,
Küflü çerçevesinde
İnkisârına akarken malihulyanın
Bilirim...kayıp gider resimler
Mutlak gider sevilenler...sevenler...
İcinde arındığımız asi nehirler
Kirler!
Yelesindeki hurriyet yılkı atlarının
Gider
Azameti dağların
Asaleti insanın.
Yasamak... gider...
Bir tek sesin kalır bende geriye
Mevsimsiz bir titreyisle Sevgili!
Sol yanımı hissederim.
Ebabiller uyanır.
Annesiz yanıma bir siir düşer.
Kaybolur sükutu çocukluğumun
Metruk düşlerimde gövdem doğrulur...
Bir tek sesin Sevgili...
Sesin ki
Y a ğ m u r !
Hatırlatır kalbime:
"Bir damlada bir çavlan nasıl var olur?"
Esra Tabur
Bir bukle şiir bırak
11.11.2022 - 15:47BEBEKLERİN ULUSU YOK
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerinin tonu
Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası,en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi
Babalar,çıkarmayın onları akıldan
Analar,koruyun bebeklerinizi
Susturun,susturun söyletmeyin,
Savaştan,yıkımdan söz ederse biri.
Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin,benim,hiç kimsenin değil
Bütün bir yer yüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu.
ATAOL BEHRAMOĞLU
Bir bukle şiir bırak
03.11.2022 - 09:22Aşka Sevdalanma
Can verme sakın aşka aşk afeti candır
Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır
Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an
Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır
Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz
Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır
Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma
Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır
Aşk içre azap olduğu bilirem kim
Her kimseki aşıktır işi ahü figandır
Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin
Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır
Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var
Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.
Fuzuli
Bir bukle şiir bırak
12.10.2022 - 10:34Elhamdülillah
Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah
Şol karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah
Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah
Vardığımız illere şol safa gönüllere
Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah
Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi estik elhamdulillah
İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik
Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah
Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk
Artık denize dolduk taştık elhamdulillah
Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah
Yunus Emre
Bir toplumun şuur boyutu
12.10.2022 - 10:31Not: Bu sayfa bir münazara sayfasıdır...
Bir toplumun şuur boyutu
12.10.2022 - 10:27Bugün ;
Tarih 12 Ekim 2022 Çarşamba
Sayfaya uğrayan kişi içinde bulunduğu toplumun şuuru hakkında görüşlerini bir kaç cümleyle özetleyebilir mi?
Bir bukle şiir bırak
04.10.2022 - 10:18Aşk
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Özdemir Asaf
Bir bukle şiir bırak
08.09.2022 - 08:46Kuklacı
ı
her aşk bir mecnun büyütmez
ve her insan kendini sever sadece
zamanı yontan mevsimler
yıllanmış hüzünler bırakırken kalbime
aynalarda arama annemdeki yüzümü
sığınıp tanrı'ya adını andıktan sonra
bir azize sattım onu taşrada
sürgün ayaklarım hallaç başımla
kırdım aşka dair öğrendiğim ne varsa
kalender bir eda ile kırdım kuklacı
kanımla suladığım gülün dalını
yorgun şehrayinlerden artakalan hüzün
mühürlü gözlerden süzülen damla
inatla söylüyorum işte tüm insanlara
bir kez olsun açmadı şakağımda gül
ant içtim yalan yere tevili yoktur
yalan tüm kahinler yalancı remil
ansızın çıkagelen sevgili yoktur
kayboldu bir bir bindiğim tahta atlar
ihtiyar çocuklar yaşardı bu şehirde kuklacı
onlar da binip gitti kaybolan atlarıma
yıkık kaşlı esmer alınlarının kırışığını
hangi duvara serip açarlar şimdi kim bilir
bu şehirde gözleri bulutsu düşleri yeşil
uğrunda ölünesi sevgililer yaşardı eskiden
onlar da sırroldular ömrüme ziyan
yaralı bir hançerdir şimdi kalbimde hicran
ölüler şehrindeyim kuklacı
kollarım örümcek gözlerim yosun
gül yağmuru bekliyorum
mezarlık kuytusu apartmanlarda
yoldan uzun düşten kısa bir gecenin ardından
ince bir bulut akıyor şehre ateşten sudan
kaçıyor bir bulut aşktan yağmurdan
bir bulut bir çıngı sis ve hamaylı
o ve gül yağmuru yok anlıyor musun
içim insan mezarlığı
en çok da ben ölmüşüm kuklacı
adım başı mezar taşım var
katillerim en sevdiğim insanlar
ıı
kuklacı oynatma parmaklarını
bahtiyar günlerimiz uzakta kaldı
herkes kendinden kaçıyor şimdi nasılsa
hatırlatma bize unutamadıklarımızı
gamlı gözlerinle ağlatıp çağırma
kalbinde yabancı ölüler taşıyan insanları
mevsimsiz hayatların sayrı yalnızlığına
yola vurma beyhude parmaksız çocukları
ki masal değil yaşadığımız kuklacı
kim inanır küllerinden doğduğuna anka’nın
ve kim gökyüzünde kaldığına kanatlarının
çölün kapısındayım ne serap ne heyula
ebabil çığlıkları duydum taş duvarlarda
kurtuluşum yok ve ziyanken ömrüm
isminin baş harfinde ölüme yattığım gün
gördüm kuklacı apansız gördüm her şeyi
bir sabun köpüğü gibi yağarken yağmur
kaybolup gider sandım içimde bir yerlerde
ama yok asılı kaldı hep en acıtan hâliyle
kuklacı uğrunda ölmeye ahdetse de mehlika
kesik bir şarap hüznü ve uzayan gölgelerle
kanına yürürken ıslak ve deli taylar
yıkılası kentlerde yenik düşer şeytana
kelebeklerden masum eflatun kirpikli kızlar
her şey gün batarken oldu
biçti kalbimi bir kırık mısra
ben gün batarken düştüm aşka
ay gün batarken anladı yalnızlığını
dağlar kimsesizliğini kadınlar…
gün batarken sus dedi bilge. sus unutursun
o zaman siyahtı saçlarım doğrudur sandım sustum
kuklacı öğrendim ki yıllar sonra kendimden
yarım kalan hiçbir şeyi unutamam ben
ııı
kuklacı son itirafımdır geç kayıtlara
şark çıbanı görmüş yüzümde
en kadim konuk olsa da hüzün
ben kimseye ağlamadım ömrümce
bana da ağlamasın canlar esefa
ne var ki dünyada insan ve eşya yalnızca
yalancıyız kuklacı mektuplar şarkılar kadar
ay düşer gölgemize günahtır akşamlarımız
en sevdiklerimizden alırız en çok acıyı
kederle sınanırken en coşkun çağımızda
utangaç katiller gibi yer ömrümüzü
sevdalısı olduğumuz kızıl şafaklar
kaç kez yola çıktım sevmek fikriyle
sakıt ve meczup bir keşiş gibi
kendimi unuttuğum o yerde
yadigar bırakıp tüm urbalarımı
mavinin mavisi sanıp ardınca yürüdüğüm
şu ölü kadın var ya kuklacı gözleri karanfil
tanırım onu çok eskilerden
yüreği mühürlü bir annedir o şimdilerde
ona bir kez olsun söyleyemedim gençliğinde
gözlerinde öldüğümü kaç kere
mahzenimde şarap ruhumda ızdıraptı
ben uzun bir lal idim o kısa bir hayal
çaldılar kuklacı düşlerimde büyüttüğüm
o hüzzam sevgiliyi ki bir sır bilirdim onu
kimselerin bilmediği ince uzun esmer bir sır
kim çaldı kuklacı garip ve selis sırrımı kim
kuklacı son kez vursun boynumu acemi cellat
söz yeniden doğmayacağım yoruldum artık
yükü kaygı olan pervaneye ne denir
topla hatıraları askıda kalsın melal
kahır yok. sitem yok. pişmanlık hiç.
suya yenik düşen bir gül olacağım söz
Kalender Yıldız
Bir bukle şiir bırak
06.09.2022 - 09:01YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ
OLUNCAYA DEK
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni,
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
Bitmedi daha, sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Ne dudaklarda yarım şiirler
Ne solmuş aşk ve deniz
Uçurumlarda direnen güller
Törenlerle yakılmıyordu henüz
Dimdik ayaktaydı bitimsiz coşkular
Bazen aşılmış
Bazen aşılmak üzere
O serdengeçti yaralı tutkular.
Bir deprem çağının birdenbiresinde
Önce görevler silahlandı önümüzde
Sonra kurallar ve kapkara baskılar
Kesildi sanki sözlerin soluğu
Türküler yetişmez oldu ahlara
İşte içlenmenin o en içli anında
Yalnızca sen kaldın kollarımda
Yalnızca sen
Dağlı çiçeklere döndü gözlerin
Hep mutluluk açtı kırlarımda.
Su ve ateş çağındaydı soluğumuz
En umutsuz geceyarılarında
En ıssız yollarda bırakıldık hep
Yıkılmadık
Günün bir yüzünde avuçlarken güneşi
Bir yüzünde yeniden düştük toprağa
Korkmadık
Yüreğimizle parçaladık en sert kayaları
Filizlenip uzandık dostluğun gökyüzüne
En bereketli yağmurları
Hep kendi soluğumuzla yarattık.
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
Aşk ile sevmek bir güzelliği
Ve dövüşebilmek o güzellik uğruna
İşte yüzünde badem çiçekleri
Saçlarında gülen toprak ve ilkbahar
Sen misin seni sevdiğim o kavga
Sen o kavganın güzelliği misin yoksa.
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
Bir kavganın güzelliğinde sevdim
Bin kez budadılar körpe dallarımızı
Bin kez kırdılar
Yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
Bin kez korkuya boğdular zamanı
Bin kez ölümlediler
Yine doğumdayız işte yine sevinçteyiz.
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Adnan Yücel
Bir bukle şiir bırak
11.08.2022 - 13:40DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hürve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...
Nâzım HİKMET
Toplam 54 mesaj bulundu