YIKILDI SENİ BEKLEYEN ŞEHİR,ARTIK GELSENDE BİR GELMESEN DE......'Ben laf olsun diye veya masal olup anlatılsın diye Sevmem! ..Ben; Sevdiğimi “Serseri mayın” gibi iki dudak arasından dökülen afakî sözlere değil,“kurşun yarası gibi” yüreğime işle ...
YIKILDI SENİ BEKLEYEN ŞEHİR,ARTIK GELSENDE BİR GELMESEN DE......'Ben laf olsun diye veya masal olup anlatılsın diye Sevmem! ..Ben; Sevdiğimi “Serseri mayın” gibi iki dudak arasından dökülen afakî sözlere değil,“kurşun yarası gibi” yüreğime işle ...
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Deli Diyorlar Bana Desinler Değişemem Nedire Yazılan Yorumlar Sayfası
28 Ağustos 2025 Perşembe - 13:55:09
Birine Seslenin
15.02.2020 - 15:35DEMEYİN ÖYLE,
umutlanıp çok seslendim,ama gelmiyor ki..
serbest kürsü
15.02.2020 - 12:55huuuuu yaramaz Minnak hani kahveler ?
serbest kürsü
15.02.2020 - 12:53hayırlı günler herkesin kürsüsünün cemaati,
yok yok Alper bey,kazın ayağı öyle değil,herşeyi yazamıyorsunuz ne yazıkki,
serbest kürsü
15.02.2020 - 00:22yalnızlık paylaşılınca,
yalnızlık olmaktan çıkar demezlermiydi ya...?
serbest kürsü
14.02.2020 - 20:50hımmm gel,gel mini minnacık minnak,
burada da bir yalınız var,belki sarar sarmalarız mısralarımızla
birbirimizi,ne yani olma mı ?
Sonra dedim ki
14.02.2020 - 20:06günümüzdeki bazı kavramlara okadat yabancıyım ki...
dedim,...
HİÇÇÇÇÇ
serbest kürsü
14.02.2020 - 13:14aynen bende karşıyım,o değerli kişilerin sevgileri
öyle bir güne on güne,bir ömre sığar mı ?
onlar benim için her gün değerleri katbekat artan
gönlümün yüceleridir...
serbest kürsü
14.02.2020 - 00:27haklısın gizli özne,o kor hep orda yanar durur,
aynen vücuttaki zararlı mikroplar gibi,
bünyeyi zayıf bulduğu anda,... baş verir,hiç ummadığın anda alevleniverir,
hiç sönmemişçesine...
serbest kürsü
13.02.2020 - 18:55ama bazende öyle kötü yanarki...
söndüremez o yangını,onca geçen seneler bile...
serbest kürsü
13.02.2020 - 18:22merhaba herkesin kürsüsünün cemaati :
bir türlü anlamıyorum,yanımızdayken değerini hiç bilmediklerimiz,
gidince, niye bukadar değer kazanıyor ki ?
var mı bileniniz,açıklasın ya lütfen...
serbest kürsü
11.02.2020 - 17:46Bir gün bunalırsan ve sıkıntını paylaşmak istersen beni ara...
iki elim kanda olsa gelirim, sıkıntını yok ederim...
bir gün ağlayacak gibi olursan da beni ara...
seni belki güldüremem ama, söz veriyorum senle birlikte ağlayabilirim...
bir gün uzaklara kaçmak istersen beni aramakta çekinme...
seni belki durduramam ama, senle birlikte koşabilirim...
bir gün yüksek bir köprüden atlamaya kalkarsan da ara beni...
seninle birlikte atlayamam ama, aşağıda bekler, seni tutabilirim...
bir gün herhangi bir konuda kararsız kalırsan ara beni...
seni senden fazla düşünür sana fikirler verebilirim...
bir gün kimseyi dinlememeye karar verirsen de ara beni...
ağzımı açmayacağımı, söylemediklerini bile dinleyeceğimi bil...
bir gün beni üzdüğünü düşünürsen de çekinme, yine ara beni...
göreceksin, sana kıyamam, kızamam, üzemem seni...
bir gün beni ararsan ve benden karşılık alamazsan...
söz ver: o zaman sen ulaşmalısın bana ama mutlaka...
çünkü o an bir dosta gereksinim duyduğunu bilmelisin...
(alıntıdır)
serbest kürsü
08.02.2020 - 17:25Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?
Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye`yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?
Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene 'öğretmenim' diye seslenirken 6. sınıfta bir anda 'hocam' diye seslenmeye başlar?
Neden sınavlarda '3 yanlış bir doğruyu götürür' şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; '3 doğruyu bil, bir doğru da bizden' gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya '10 dakika sonra dönücem' yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor( 5 milyon eksik anketimize göre )
Düğünlerde neden 'Dom dom kurşunu' ile göbek atılmaktadır? 'Bir avcı vurdur beni, bin avcı yedi beni' gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?
Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)
Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe neden 'indi-bindi' olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?
Bir programı bilgisayarımıza kurarken neden 'kabul ediyorum' ya da 'kabul etmiyorum' seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp programı aldıktan sonra 'kabul etmiyorum' seçeneğini işaretleyen saf kişiler mevcut mudur?
Bulmacalarda neden boru sesinin karşılığı hep 'ti' dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç 'ti' diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
Neden ilanlarda 'doktordan temiz araba' şeklinde yazılır? Hipokrat yemininde 'arabamı temiz kullanacağım' diye bir madde mi vardır?
alıntı
serbest kürsü
07.02.2020 - 12:28BU TOHUMU SİZ EKEBİLİR MİSİNİZ?
Bir zamanlar Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çaldı..
Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkardılar. Hırsız imparatoru görünce ona şöyle dedi;
"Değerli efendim, çok açtım,
dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.."
İmparator dudak büker;
"Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?"
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve;
"Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz.."
İmparator kahkaha atarak;
"Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.." dedi.
Yoksul adam;
"Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım..
Bu tohumu ancak, ömründe hiç
çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.."
İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra hırçın bir sesle;
"Ben imparator'um bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim." dedi..
Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca başbakan telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz etti.
"Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin.."
Hazinedar başı da hemen bir bahane buldu ve bu görevi başkasına devretti.
Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçındılar..
Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü. Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve;
"Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim." dedi.
Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı.
Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi..
Sonra da gülerek;
"Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter.." dedi.
Ortalığın toz duman olduğu şu günlerde tohumu ekecek temiz kimse var mı dersiniz?
(ALINTI)
serbest kürsü
06.02.2020 - 15:47vedahi tüm yüreklerede kor...
serbest kürsü
06.02.2020 - 13:18GERÇEK BİR HİKAYE!
2000 yılının aralık ayıydı. Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Bir devlet okulunda heyecanla derslere giriyordum. Sınıflardan birinde, şartlı cümleleri anlatırken tahtaya İngilizce bir cümle yazdım.
Evet çocuklar, tahtada ‘Eğer çok zengin olsaydım anneme... alırdım.’ yazıyor. Cümledeki boşluğu, hayal gücünüzü de kullanarak doldurun. Anlaşıldı mı? ” dedim.
Anlaşılmış olmalı ki... herkes sessiz bir şekilde dağıttığım küçük kâğıtları aldı ve gözlerini tavana dikip düşünmeye başladı. Beş dakika sonra sınıfı dolaşıp kâğıtları topladım ve tek tek okudum. Uzay gemisi, Ferrari, Miami’de yazlık, Maldivler’de ada... Ben okuyorum, sınıf gülüyordu. Son kâğıdı içimden okudum. “If I were rich, I would buy flowers for my mom.”
Cümlenin sahibi, o sene sınıfa yeni gelen çelimsiz, içine kapanık bir çocuktu. “Aramızda çok duygusal bir arkadaşımız var! ” dedim. “Selim, kalk bakalım. Ne yazdığını arkadaşlarına söyleyebilir misin? ”
“Çiçek alırım, yazdım öğretmenim.”
Sınıfta hafif bir kahkaha koptu. “Ben çok zengin olduğunuzu düşünün, hayal gücünüzü kullanın demiştim. Buna rağmen çiçek alırım yazdığına göre önemli bir sebebin olmalı” dedim.
Bir süre sessizce bekledi, sonra ayağa kalkıp “Aklıma başka bir şey gelmedi öğretmenim” dedi usulca. Yüzünde Mona Lisa tablosunu andıran gülmekle ağlamak arası garip bir ifade vardı.
“Oğlum, dalga mı geçiyorsun? ” dedim sertçe. “Aklınıza bir şey gelmesi için illa not mu vermemiz gerekiyor? ”
Hiç cevap vermedi. Kâğıtları geri dağıttım. Sınıf, çalan zille birlikte kovanı kurcalanmış arı sürüsü gibi bahçeye aktı.
Dışarıda ince bir yağmur yağıyordu.
Ertesi sabah okula geldiğimde Selim’in babasını lobide beni beklerken buldum. Önündeki sehpada bir gün önce sınıfta dağıttığım buruşuk kâğıt parçası duruyordu. Oturup biraz konuştuk. Kısa bir görüşmeden sonra ayrıldı. Zorlukla zümre odasına doğru yürüdüm. Başım dönüyordu. Hıçkırığa benzer garip bir şey diyaframdan gırtlağıma kadar tırmanmış, patlamaya hazır bekliyordu.
2000 yılının aralık ayıydı ve ben, kâğıttaki küçük boşluğu çiçekle dolduran Selim’in, hayatındaki en büyük boşluğu da çiçekle doldurmaya çalıştığını öğrendim.
Üç ay önce bir trafik kazasında annesini kaybettiğini ve o günden beri, babasıyla, hiç aksatmadan her cuma günü annesinin mezarını ziyaret edip mezarlığa çiçek diktiklerini...
Önceki gece babası duymasın diye yüzünü yastığa gömerek sabaha kadar hıçkırdığını...
Ve üniversiteden alınan diplomayla öğretmen olunamayacağını...
Hepsini, hayatımın o en serin aralık sabahında öğrendim. '
(alıntı)
serbest kürsü
01.02.2020 - 12:16merhabalar
herkesin kürsüsünün cemaati :
yok,yok Nisa Yağmur hanım önce çenesi çalışıyor :=)
ne istiyorum
29.01.2020 - 20:40artık yaşamımda,.. birdaha hiç ama hiç,.. keşke demeyi demek istemiyorum..
serbest kürsü
29.01.2020 - 10:32merhaba herkesin kürsüsünün cemaati,
aman aman sayın Ahmet İhsan bey,Rabbim tüm şehirlerimizi koruya,
serbest kürsü
28.01.2020 - 19:29tüm milletimize geçmiş olsun...demekle geçmediğini bilenlerdenim
serbest kürsü
23.01.2020 - 01:43BAYAN ÖGRETMENIN
HIKAYESI
Ögretmenin adi bayan Thompson'du ve 5.sinif ögrencilerinin önünde ayakta durdugu ilk gün onlara bir yalan söyledi. Çogu ögretmen gibi, onlara bakti ve hepsini ayni derecede sevdigini söyledi. Bu mümkün degildi, çünkü orada en önde, sirasina adeta çökmüs gibi oturan küçük bir ögrenci vardi.
Adi Teddy Stoddard. Bir önceki yil, bayan Thompson, Teddy'i gözlemis, onun diger çocuklarla oynayamadigini; giysilerinin kirli ve kendinin de hep banyo yapmasi gereken bir halde oldugunu görmüstü ve Teddy mutsuz da olabilirdi.
Çalistigi okulda bayan Thompson, her ögrencinin geçmisteki kayitlarini incelemekle de görevlendirilmisti ve Teddy'nin bilgilerini en sona birakmisti. Onun dosyasini incelediginde sasirdi. Çünkü; birinci sinif ögretmeni: "Teddy zeki bir çocuk ve her an gülmeye hazir. Ödevlerini düzenli olarak yapiyor ve çok iyi huylu...Ve arkadaslari onunla olmaktan mutlu..." diye yazmisti.
Ikinci sinif ögretmeni:
"Mükemmel bir ögrenci, arkadaslari tarafindan sevilen, fakat evde annesinin amansiz hastaligi onu üzüyor ve sanirim evdeki yasami çok zor.." diyordu.
Üçüncü sinif ögretmeni:
"Annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Babasi ona yeterince ilgi gösteremiyor ve eger bir seyler yapilmazsa evdeki olumsuz yasam onu etkileyecek." diye yazmisti.
Dördüncü sinif ögretmenine gelince:
"Teddy içine kapanik ve okula hiç ilgi göstermiyor, hiç arkadasi yok ve bazen sinifta uyuyor." demisti.
Simdi bayan Thompson sorunu çözmüstü ve kendinden utaniyordu. Ögrenciler ona güzel kagitlara sarilmis süslü kurdelelerle paketlenmis yeni yil hediyeleri getirdiginde kendini daha da kötü hissetti. Çünkü Teddy'nin armagani kaba kahverengi bir kese kagidina beceriksizce sarilmisti. Bunu diger ögrencilerin önünde açmak ona çok aci verdi.
Bazilari, paketten çikan sahte taslardan yapilmis, birkaç tasi düsmüs bilezigi ve üçte biri dolu parfüm sisesini görünce gülmeye basladilar, fakat ögretmen, bilezigin
ne kadar zarif oldugunu söyleyerek ve parfümden de birkaç damlayi bilegine damlatarak onlarin bu gülmelerini bastirdi.
O gün okuldan sonra Teddy ögretmenin yanina gelerek; "Bayan Thompson, bugün hep annem gibi koktunuz" dedi.
Çocuklar gittikten sonra ögretmen yaklasik bir saat kadar agladi. O günden sonra da çocuklara okuma, yazma, matematik ögretmekten vazgeçerek onlari egitmeye basladi. Teddy'ye özel bir ilgi gösterdi. Onunla çalisirken zekasinin tekrar canlandigini hissetti. Ona cesaret verdikçe çocuk gelisiyordu. Yilin sonuna dek, Teddy sinifin en çaliskan ögrencilerinden biri olmustu.
Ögretmenin, hepinizi ayni derecede seviyorum yalanina karsin Teddy, onun en sevdigi ögrenci olmustu.
Bir yil sonra, kapisinin altinda bir not buldu. Teddy'dendi. Tüm yasantisindaki en iyi ögretmenin kendisi oldugunu yaziyordu. Ondan yeni bir not alana kadar 6 yil geçti. Notunda liseyi bitirdigini ve sinifindaki üçüncü en iyi ögrenci oldugunu ve bayan Thompson'un halâ hayatinda gördügü en iyi ögretmen oldugunu yaziyordu. Dört yil sonra, bir mektup daha aldi Teddy'den. O arada zamanin onun için zor oldugunu çünkü üniversitede okudugunu ve çok iyi dereceyle mezun olmak için çok çaba sarf etmesi gerektigini yaziyordu. Ve bayan Thompson halâ onun hayatinda tanidigi en iyi ögretmendi.
Daha sonra dört yil daha geçti ve bir mektup daha geldi. Çok iyi bir dereceyle üniversiteden mezun oldugunu ama daha ileriye gitmek istedigini yaziyordu. Ve halâ bayan Thompson onun tanidigi ve en çok sevdigi ögretmendi. Bu kez mektubun altindaki imza biraz daha uzundu. Theodore F.Stoddard Tip Doktoru.
Bu hikaye burada bitmedi. Ilkbaharda bir mektup daha aldi bayan Thompson. Teddy hayatinin kiziyla tanistigini ve evlenecegini yazmisti. Babasinin birkaç yil önce öldügünü, bayan Thompson'un dügünde damadin anne ve babasi için ayrilan yere oturup oturamayacagini soruyordu. Tabii ki oturabilirdi.
Tahmin edin ne oldu?
Bayan Thompson törene giderken özenle sakladigi birkaç tasi düsmüs olan o bilezigi takti, Teddy'nin ona verdigi ve annesi gibi koktugunu söyledigi parfümden sürmeyi de ihmal etmedi. Birbirlerini sevgiyle kucaklarlarken, Teddy, onun kulagina "Bana inandiginiz için çok tesekkürler bayan Thompson, kendimi önemli hissetmemi sagladiginiz için ve beni böyle degistirdiginiz için de..." diye fisildadi.
Bayan Thompson gözünde yaslarla ona karsilik verdi: "Yaniliyorsun Teddy... Ben degil, sen bana ögrettin. Seninle karsilasincaya kadar ben ögretmenligi bilmiyormusum.. (alıntı)
serbest kürsü
22.01.2020 - 00:08Mutluluğun Peşinden Gitmek
500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.
5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
mutlulukKonuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.
Konuşmacı dedi ki: “Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur…mutluluğun peşinden gitmek.”
Tiffany Moore
serbest kürsü
22.01.2020 - 00:06Ama ben onun kim olduğunu biliyorum
Yaşlı bir adama sokakta yürürken araba çarpmış ve yaşlı amca hafif yaralanmış.
Etraftakiler hastaneye götürmüşler.
Hemşireler, röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler.
Yaşlı adam huzursuzlanmış; “acelesi olduğunu, röntgen istemediğini” söylemiş.
…Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
“Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.
Hemşire “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” deyince;
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
vefa“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor,hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş.
Hemşireler hayretle:
“Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar.
Adam cevaplamış:
“Ama ben onun kim olduğunu biliyorum..”
(alıntı)
serbest kürsü
19.01.2020 - 00:34şeytanı bilememde,
en büyük deli ben...
serbest kürsü
17.01.2020 - 22:47KRALİÇE'NİN ONURUNA İHTİYACIMIZ YOK!
Ousmane Sembène, Senegalli ünlü bir yazar, senarist ve yönetmen... Ancak onu özel yapan bunların hiç biri değil...
Sembène, 1997 yılında İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü'ne layık görüldü. Törene katıldı ve kürsüden II. Elizabeth'in yüzüne karşı, dünyayı şok eden şu konuşmayı yaptı ve ödülü almadan salonu terk etti:
"Sayın baylar ve bayanlar, konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.
Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.
Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.
İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.
Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.
İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.
İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı yaptı.
Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.
Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.
O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.
Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına; sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.
Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.
Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı.
İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenlerde aynı sistemle hala işgale devam etmekteler.
Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.
Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.
Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi red ediyoruz.
Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.
Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.
Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı,
Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını,
Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi,
Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi
Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır.
Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.
İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur."
(alıntı)
Toplam 1893 mesaj bulundu