Nerde olursan ol,
sen duy benim sesimi türkü söylerken;
duy da söyle kim olduğumu,
söyle bana hep.
Denizin derinlerinden
Öyle bir baktım ki, sonunda göründü, minnet ona
şimdi bütün yüreklerin tutkusu emanet bana.
Bu yükle nereye gitsem yalnızım ya bundan böyle
yüzü her an yeni bir meclistir, yeter elbet bana.
Yukardan gelen çağrıyla uyandılar
güneşin avlanmasına adandılar
dağ taş börtü böcek kuşlar ağaçlar tüm
ozanın dili ucunda toplandılar.
'Kendimizi bulsak diye her sabah gözledik onu.
Ozan dediğin ateşiyle suyunu getirendir
kat kat ölmüş kayadan yemyeşil otlar bitirendir.
Geleceğin kumaşını en güzel dokumak için
güneşin ilk ışınlarını doruklardan derendir.
İpince masmavi bir tül altında
iner kalkar göğüsleri;
tutmak işten değil, öyle yakında,
yakamozlu bir loş deri.
Soyunur tülünden usulca bana,
Ufukları taradıkça fener
korkular yatışır, kaygı diner.
Karanlığa baş kaldırır yaşam,
usuldan uyanır düşünceler.
Taştan kulesinde eski fener
Bizim burda mahkümlar
ancak daha büyük, daha güzel
zindanlar hayal edebilirler.
İlk defa görüyorum bu adamları,
başlarını demir parmaklığa çarparak
Yol yakınken geri dön, onun çağırmasıdır bu
ama bilirsin gönül, dirliklerin hasıdır bu.
Neden böyle her yeri durmadan kül bürümekte?
Bakışları çekiliyor dünyadan, yasıdır bu.
Madem güzeldin yakmak sana düştü
yani bir sönmeyen kor cana düştü.
Hangi doğandan meşketti bakışın
kaygı umut kanatlarına düştü.
Silsem izini derimden,
içimde körletsem seni;
boy verirsin bir yerimden,
nice örtbas etsem seni.
Yedik içtik tıka basa,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!