Bütün aşkları
İçine sığdıran
Kızıl kırmızı yüreklerimizin
canını cananına vermiş deniz kıyısında
devleşmiş bir çınara
yorgun sırtımı dayamış
güneşin sarı saçlarını tarıyor
kumsalda oynaşan torunumun
cıvıltı serenadını dinliyorken
Sizleri bu gece biraz gerilere götüreceğim. 1960’lı yıllara…
Türkiye’deki sinema çılgınlığının başladığı ve sinemasız tek bir kasabanın bile olmadığı yıllara…
Doğal olarak da Oltu’da sevgili Mustafa Coşkun amcamızın açtığı sivil sinemaya… (Bu sinemaya benimle gelmeyi isteyen varsa bu metni okuduktan sonra beğendi yapsın diyerek Facebook un hakkını da vereyim ve anlatmaya devam edeyim.)
Mustafa amcamızı tanımış olanlarımız varsa anlatacaklarımı daha çok algılayabilecektir. Son derece çalışkan, zeki esprili bir insandı. Işıklar içerisinde yatsın.
Oltu’da sinema açtıktan sonra ister istemez her gösterime aldığı filmi izlemek durumunda olduğundan yukarda saydığım özelliklerine entelektüelliği de eklemiş olan sevgili amcamızın sinemasının ilk yılındayız şimdi.
Oltu’nun yerli halkı sinema ile tanışmış ama çevre köylüler daha ne “sinema” adını duymuşlar ne de ne olduğunu bilmektedirler.
Bir iki saat oturursun
Sineme koltuğunda
Ustanın biri
Karıştırır beynini
Film mi
Güzeldi…
Yağmuru sevmiyorlarsa
Ben ne yapayım,
Belki de ıslanmayı beceremiyorlardır
Şekerler
Sevgi
Nefret
Özlem
Hasret
Dört duvarımda tutsağım
Bu kadar yüksek
Bir tutam tuz
Su
Ve bir kapaklı tencere
Yeter elbet
Bin ayıbı örtmeye
Bulgur bulgur terliyorm
Mayın tarlasında adımlarım
Depremlerin merkezüstü dudaklarım
Sarsıntılardayım
Tükenmez gidiş-gelişimin yorgunu
Geçmişimle umudum arasında
Tekleme yüreğim
Acılar sırada
İzin ver çekelim
Tükensin onlar da
Deniz susar
Yıldızlar gözünü olurda yumarsa
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!