Kurulmuş sandalyelere büyükler,
sanki başka diyarlardan gelmişler.
Biz çocuklar kısa pantolonlarımızla;
gözlerimizde umut, umursamazlık, sevinç ışığı;
oturduğumuz eski konaklar, cumbalı evler,
büyük kapılar, boyasız duvarlarda.
Her taraf siyaha boyanmış gibi,
Gölgeler karşımda dikilir durur.
Gecenin bu soğuk karanlığını
Perdeleri kapat, görmeyim n‘ olur !
Göğsümde ağrısın, gözlerimde kan
Sen beni kuşatan çizgi gibisin.
Aklımdan çıkmayan düşüncesin sen
Havada uçuşan kuşlar gibisin.
***
Yanağın gamzeli, dişlerin inci
Hayatımda gizlilik var, ruhumunsa gizemi,
Düşünülmüş sonsuz bir aşk belli bir zamanda:
Sıkıntım ümitsiz, onu susturmam gerekti,
Sebep olan kız asla bunu bilmedi.
Vaktiyle girmedi hasret araya…
Beni o ayıma, yılıma götür
İsterim saçımı bir de sen tara
Sıcak ellerini saçıma götür!
Bakıp gözlerine gördüm özümü
Gözyaşları çiçeklere asılı,
Kaynakları kaybolmuş gözyaşları
Oyulmuş kayaların yosunlarında ;
Çocuklukluğumda, derenin yanında
Büyük bir incir ağacı vardı;
Ona sırlarımı söylerdim
Havadan, rüzğârdan, kuşlardan sözederdim.
Dallarının altında saklardı;
Bazen gözlerinizin bana
Hüzünle baktığını hayal ediyordum,
Sakin iri mavi gözleriniz bana
Bazen sevgiyle bakıyordu;
**
Üstünde sesin duraksadığı
Kalbimde ve eserlerimde
karşılaştırdığımda
güceneceğinden korkuyorum
yoksun kaldığım aşkınla
uğruna öldüğüm öteki aşkı
Ortaçağ İspanyası, benim tatlı ülkem,
Senin mavi göğünden,
Dağlarından, şehirlerinden,
Tükenmez baharından hiç vaz geçemem?
Bizi kendimizden geçiren temiz havan,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!