Bir varmış bir yokmuş, yeni zamanlarda evrenin bir gezegeninde, gezegenin bir yerinde büyükçe bir ülke varmış bu ülke kocaman bir denizin ortasındaymış ve o gezegendeki başka ülkelerden çok uzaklardaymış. Ülkenin kralının yüzünde bir maske varmış, kralı maskesiz hiç kimse görmemiş. Kral çok zalimmiş fakat zalimliliğini öyle güzel gizlermiş ki herkes onu görünce elpençe divan durur “haşmetli kralıma boynum kıldan incedir, efendim kimler gelmiş buyursunlar, kral hazretleri evim arazilerim her şeyim size feda olsun” derlermiş.
Kral uçan halısına binip başka ülkelere gittiğinde, gittiği ülkelerde o ülkelerin kralcıkları yüzlerini yerlere sürer başlarını eğmekten buyunları tutulurmuş. Kralcıklar kendi ülkelerindeki insanların kazandıklarını zalim krala verirmiş. Zalim kral bütün dünyaya eşitlik getirecekmişmiş. Herkes ona inanmak istermişmiş. Çünkü kralcıkların ülkelerinde insanlar düşünme özürlüymüş. Neden? Nasıl? Gibi soruları sormazlar, hep ne gelirse tanrıdan gelir, derlermiş. Böylelikle iyice tembelleşmişler. Tembellikle de kalmamışlar ellerindeki tarım arazilerini küçük küçük parçalar halinde satmışlarmış. Yıllar sonra o küçük küçük satılan araziler öyle büyümüş ki zalim kral artık o ülkelerin de kralı gibi olmuş. Oysa zalim kral kendi ülkesindeki insanları siyah beyaz diye ayırırmış, aynı yerlerde oturtmazmış. Siyahları daha insan bile görmezmiş. Siyahlara işkenceler yaparmış. Hayvanlara yem yaparmış. O sıralar zalim kralın ülkesinde siyah bir kadın ilk defa özgürlük hareketini başlatmış.
Gezegenin ortalarında ise üç tarafı denizlerle çevrili yeşili mavisi ile çok şirin bir ülkede insanlar mutlu yaşarmış. Başlarında ise kral yokmuş. Bu ülkenin insanları mavi gözlü sarışın, çok mu çok zeki, çocukları çok seven onlara bayramlar yaptıran, halkının mutluluğu için önce kendi çalışan biri varmış bu adamı herkes çok severmiş. Zalim kral ne yaptıysa bir bu ülkeyi ele geçirememiş. Bu arada zalim kral hakkında şunlar söyleniyormuş: (zalim kral var ya, pisikopatın tekidir ha./ yok ya o çocukken damdan düşmüş de kafası kırık./ yok yok o kendini tanrı sanıyor.) bunun gibi şeyler işte.
Neyse, zalim kral bir rüya görmüş, rüyasında o mutlular ülkesinden gelen dalyan gibi bir oğlan; “ ey büyük kralım bana bulunduğum ülkenin krallığını ver, oradaki insanlar beni sever, ben de senin her dediğini yaparım” demiş. Zalim kral “tamam oranın insanlarını bir türlü yola getiremiyorum. O mavi gözlü adamın yolundan ayrılmıyorlar. Zaten bunu dışardan yapamadım. Sen içerden onların istediğini yapar gibi görünür, ama benim isteklerimi gizliden yaptırırsın. Böylece sen istediğini ben de istediğimi almış olurum” demiş. Tam bu sırada, bu ikisi konuşurken yani, oradan parmak kadar bir çocuk çıkmasın mı? Zalim kral “ senin bu rüyada ne işin var çık çık git buradan” demiş. Çocuk siyah gözlü, keskin bakışlı bir çocukmuş. Zalim kralla, dalyan gibi oğlan birlikte çocuğun kafasını kılıçla kesmişler. Zalim kral “oh be kurtulduk” demiş. Demiş ama birden bire onlarca binlerce siyah gözlü keskin bakışlı çocuk, zalim kralın etrafını sarmış. Dalyan gibi oğlan, “ben sizdenim, ben sizdenim” diye bağıra bağıra kaçmış. Zalim kral korkudan tir tir titremeye başlamış. Soğuk terler boşalmış her tarafından. Çoğaldıkça çoğalmış çocuklar. Zalim kral takatsiz kalmış ve çocukların önünde diz çökmüş,” ne olur ben ettim, siz etmeyin” diye yalvarmış. Siyah gözlü, keskin bakışlı çocuk ona demiş ki,”dünyada hep nefret ekiyorsun, kanla suluyorsun çiçekleri, dünyanın bütün güzelliklerini yok ediyorsun, kalk aynaya bak. Karşında bir insan mı var! Ey her ne ad adı altında olursa olsun insan öldüren! Kendine gel1Sev insanları, çocukları öldürme, onları yetim, öksüz bırakma… Zalim kral bir şans daha istemiş, çocuk ona bir şans daha vermiş.
..
Şehir bugün elli yıldır kimsenin uğramadığı bir ev kadar griydi. Aksi gibi evden çıkarken farkında olmadan gri t-shirt giymişim. Sabah aynada baktığım yüzüm de gri. İçim oldum olası gri zaten. Gerizekalı gökyüzü de şu aralar inadına hep gri. Bazılarına sevimli gelen beni ise nedensizce tedirgin eden sonbahar rengi. Geçmişin rengidir gri, hatırlandıkça can yakan kötü anıların arka planında hep o vardır. Ruhumuz ve hafızamız da gri fon üzerine yerleştirilmiştir. İçilen sigaranın külü, çürüyen yaprak, kurumuş ağaç dalı, mutsuz insan yüzü, kirli gökyüzü.. Gözlerimi kapattığım zaman bile karşıma çıkan renk sanıldığı gibi siyah değil, gri. Ve ölümü en çok hatırlatan renk. Siyah matem işaretidir ama yaşayanlar için, ölenin arkasından siyahlara bürünenler siyahlar içinde yaşamaya devam ederler, yaşayan canlı bir renktir siyah. Ölünün ise, yakılırsa dönüşeceği kül gri, gömülürse üzerinde çürüyecek kefen gri. Evet evet bu renk yanlışlıkla yaratılmış olmalı. Ya da bizleri cezalandırmak için. Değiştirilmesini talep ediyorum yerine başka renk koyulsun tanrı tarafından. Ben de karşılığında oruç falan tutarım, bilemedim şimdi..
..
Gün olur gelir zamanı,ayrılıksa ayrılık,vuslatsa vuslat
Fırsat kollar hain eller,üfürür hıncını bir kez daha
Bir çok yaprak düşer dalından, zamansız hesapsız
Yasını tutarmı ülkem,akan kanlar için toprağına
Siyahsa matemin adı öyle anılıyorsa alemde
Bize her gün siyah,bize her yer kapkara siyah
Memleketim siyah,memleketimin kalbi siyah
..
Hüznün resmi olmayacak,aynaya bakınca gördüğüm.Gözümü kapatmaya zorlamak yerine büyük bir istekle yumacağım,gözümde tüterken “sen”! Sanki kendimi bildim bileli yalnız sana uyudum da yine uyanışım sana oldu her sabah.Sanki göz yaşlarım sadece,ayaz vurunca yüzüme,döküldü istemeden.Gülmeler ve sevmeler sanki sadece “sen” le yaşandı.İnce belli bardakta altı şekerle içtiğim çayım değil,yudumlamaya doyamadığım “SEN”din.Seni bugün yaşıyorum ama dedim ya; sanki dünümdün de…Di’li geçmiş zamanı kullanışım bundan.Evvel,bütün renklerimi zifir yutuyordu.Alabildiğine en büyük tutkum denizlerim siyah; ruhumun,aydınlığına eşlik ettiği semâlar siyah,bildiklerim ve gördüklerim siyahtı.Belki sözlerim,hatta gözlerim ve saçlarım misâli.Ama şimdi siyah olanlar; yalnızca olması gerekenler.Aralarına; yılların habersizce serpiştirdiği aklara rağmen saçlarım,gözlüğümün siper aldığı gözlerim ve zorla bulabildiğim minicik ayakkabılarım.Hepsi bu.Hatırı sayılır sözlerim ebrûli,baktıklarım ve yaşadıklarım ebrûli.Dileklerim,sınırlarım ve ellerim de tabi.Bir de seni satırlarıma taşıyan kalemim.Kurşun kalemim; adres olarak satırlara yönelir,bana hiç dokunmadan.Bana tek dokunan,sensiz uzayıp giden,tutamadığım saatlerim.Ama olsun.Ayaküstü şiirler yazarken adına,ben her anıma şükür secdesindeyim…
24.03.2005 Perşembe 09.24 (Aylin Ayla Selçukoğlu) '
..
siyah pantolon
siyah ceket
siyah gömlek
simsiyah bir takım elbise ile
bekleyeceğim seni
nerede olmamı istersen iste
..
Bütün ışıklar siyah artık
Güneş siyah ay siyah
Gündüzler de geceler gibi alaca
Nefesler sıcak ve siyah
Ateşin rengi denizin mavisi
Artık siyah gökyüzü
Kalmadı beyazın ümidi
..
(amcama)
SİYAH ŞEMSİYELİ BİR ADAM
Siyah şemsiyeli bir adam
Beklemeye başladı köşe başında
Siyah şemsiyeli bir adam
Siyahlara bürünmüştü
..
siyah,beyazdı bir zamanlar..
kardeşce paylaşmışlardı tüm renkleri aralarında..
paylaşmak vardı o günlerde..
kardeşlik vardı..
siyah beyazdı bir zamanlar..
şikayetçi olmadı beyaz hiç bundan..
..
Siyah bir güvercin, getirdi mektubunu
Siyah kağıda beyaz kalemle yazmışsın
Ayrılırken yazdığın, mektup hala tazeyken
Bıraktığı tahribatın izleri silinmemişken
Bu siyah kağıtta ki sözlerin yaraya tuz basmak gibi
Gelecekmi karanlık yoksa benimi siyah görüyorsun
..
başka nasıl söylenir nasıl yazılır bilmiyorum yüreğim MANİSA SOMA daki kömür ocağında köz oldu cayır cayır yanıyor damarlarım çatladı sanki bugün nereme dokunsam siyah siyah kanıyor
..
Evet, niçin, madem ki ruhunun buna ihtiyacı var! Kulağına fısıldıyor bir ses, kadının. Bu ses bir erkeğin sesi değil, iç sesi. Bir yandan gözlerine vurulduğu o gençle sevişmeyi deli gibi arzuluyor ki yılların cinsel açlığı var; öte yandan da çevre, namus, ahlâk gibi katı engeller. Siyah Gözler* romanının başkişisi olan kadın otuz yaşını geçmiş, yıllardır da dul. Mutsuzluğunu, yalnızlığını artık kabullenmiş, tek başına çıkılan yürüyüşler, gelen bir-iki komşu, seyrek akraba ziyaretleri, hepsi o kadar. Evde yaşayanlar da, kendisinin dışında, birkaç lâfına tanık olduğumuz hizmetçi ile yalnızca varlığından söz edilen aşçı kadın.
Yaşamı yalnızlıkla örülmüş olan kadın, Aşk-ı Memnu’nun Bihter’i ile Eylül’ün Suad’ı arasında yer alıyor ya da onların karışımı. Belki eylem olarak Bihter’e çok yaklaşıyor ama öte yandan da –yazarın kaleme alışıyla– biçimsel olarak Suad ile akraba. Romanın yazarı Cemil Süleyman’ın Mehmet Rauf’tan etkinlendiği de bir başka yazınsal gerçek. Romanın anlatıcısı da, adı yer almayan kadının zihninden ve üçüncü tekil şahısla, zaman zaman okura yaklaşarak anlatıyor.
Göz Göze Gelmeler
Yüzyılın başında, Beykoz Çayırı’ndayız. Burası semtin o dönem için sosyalleştiği hemen hemen tek yer. Çocuklu ailelerin etrafa yayılmasının yanı sıra genç kızlar ile genç erkeklerin uzaktan birbirlerini süzdükleri ve kimselere çaktırmadan bir–iki lâf ettikleri, hattâ pusulaları, mektupları gönderme olanağı buldukları; aşkların, evliliklerin, ilişkilerin başladığı hemen hemen tek yer. Yine her zamanki yürüşlerini yapan kadın, genç bir erkeğin siyah gözleri karşısında çarpılır. Genç de onu izliyor, onu takip ediyor ve siyah gözleriyle onu süzüyordur. Bir-iki karşılaşma ve bakışmadan sonra, yanından geçerken delikanlının bıraktığı küçük buluşma pusulası, kadının tinsel dünyasının alt üst oluşunun kıvılcımıdır.
Bir yandan erkeksiz ve aşksız geçen on yıl, öte yandan kendisini arzuladığını, istediğini açıkça belli eden genç bir erkek. Üstelik delikanlının, görür görmez etkisinde kaldığı, mıknatıs gibi çeken siyah gözleri. Burada bir ayraç açmak gerek belki de. Romana adını veren bu “siyah gözler” çoğunlukla dişil bir motif, imge olarak kullanılır. Ya da yaygın bir yaklaşımla kullanılagelmiş. Ne var ki Cemil Süleyman bunu eril olarak kullanmış (oluşturmuş) .
..
Sakalları vardı siyah, bir de öfkesi siyahtan da zifiri siyah...
Bir kadın geçti sokağından "adı kaltak oldu, kırmızı etekli fahişe, orospu vesaire..."Bir çocuk geçti sokağından, bir genç kız... "Heves oldu, arzu oldu, kadın oldu, kıymetsiz bir et parçası oldu, ölüm koktu." Tanrım bir kız çocuğundan namusunu koparmak ne korkunçtu...
Bir fahişe geçti sokağından "Ulan böyle namus mu olur" denildi, namus o oldu, fahişelerinde gururu vardı ama o adamın şerefi yoktu. Sakalları vardı o adamın, diğerin bıyıkları, biri uzun boylu yapılıydı, biri sinek kaydı. Adına adam dediler, erkek dediler, adına neler söylediler. Erkekti onlar tüm dünya onların doğrultuları altında yaşamaya mecburdu, kadın 9 çocuk anası olsa bile yoksuldu...
Erkeler tüm yanlışları doğru yapsalar bile doğruydu, kadınlar bir tek yanlış yapsalar tüm doğruları yanlış olurdu... Kırmızı eteklilere siyah nefretli bir yerdi burası, burada ölmeden yaşanmazdı doğrusu...
..
Saçların beni benden aldı
Götürdü beni uzaklara bağlayan kaderim oldu
Uzat saçlarını bana yol yapayım gelip geçenlere
Şarkılar söyle siyah saçlı güzel dök hasretini yollara
Haykır siyah saçlı dök içini sevdadan yana
Yanakların kızarsın utanma be siyah saçlı güzelim
Sevginin büyüklüğünü anlat tüm aleme
..
Sevdanın Rengi Siyah mı Leyla
Sevdanın Rengi Siyahmı Leyla
Siyah mı ecelin apansız eli
Çileler devşiren gecenin kalbi
Kör olası matemin gözü
Siyah mı Siyah mı Leyla
..
Siyahı severdim,ama ne sevdiğimi bilmezmişim.
Bu karanlıkta neyin karası deyip dururdum.
Siyahı sevdirenmi,yoksa ben onu çok sevdiğimdenmiydi kararan herşey.
Yenice gördüm bu sayfada siyah veren gülleri.
Siyah-Beyaz olsun hep,Sade olsun yaşamak derdim.
Başka renklerde sevdim ama,
Hep onun adı siyah derdim.En çokta gecelerini sevdim,
..
Çoğu kez insana huzur veriyor,
Karanlık geceler, siyah geceler.
Rüyâlar hep sevda, hayâl kokuyor,
Çok sırlar gizleyen, siyah geceler.
Hayâl âlemiyle baş başa kalan,
Geçmişe uğrayıp mâziye dalan,
..
Siyah beyaz bir insanı sevmek
Delice bağlanmak onun tekdüze haline
Günün en tatlı saatini,
Siyah beyaz renkleri bozsa bile,
İçindeki en canlı halleri
Onun bu renkleri soldursa bile,
Siyah beyaz bir insanı sevmek…
..
Her tonunu yaşadım siyahın...
Bazen yarin gözlerinde bir ümit parıltısı
Bazen de ayrılık acısıyla
Ruhumu çepeçevre saran bir tutam saç
Kimi zaman hüzünlü karanlık bir gece
Bazen de böyle bir gecede
..
Siyah açar benim gülüm
Toprak, aynı toprak
Ana gibi, yâr gibi...
Siyah kaderim, gül alınyazım...
Zordur çoğu kere gerçeği anlamak
Yaprak gibi... hâr gibi...
..
Neler mi istiyorum uyaninca her sabah
Ne bahardan bir nese, ne de yazdan bir cicek
Siyah, siyah cok siyah kadife kadar siyah
Bir sacin buklesini bana kim getirecek
Neler mi istiyorum gurbette aksamlardan
Ne ruzgardan bir buse, ne de bir pembe kelebek
..