Ne çıkar yan asılsa duvardaki çiviye
şu gençlik fotoğrafım
yetmişli yıllardan kalma siyah beyaz anılar
yakasında bir menekşe kadife ceketimin
gelin görünkü şimdilerde
eser yok o günlerden her geçen gün gibi
..
aşkın gözleri siyah elleri sıcak.
hanına bir yolcu eylemiş beni.
mutluysa mutluyum çiçeklenirim teninde.
elbet yine buluşuruz düşlerin gizeminde.
titretir kalbimi öldürür beni..
melekmidir nedir ahu bakışlım.
..
Günde iki saat buluşmak ne de zor seninle
Yeşili hayal etmek maviliğinde
Yüzünü ısıtır güneş moral verircesine
Gideceksin birazdan,siyah mabedine.
Siyahın içinden maviliği çıkarabilir misin?
Siyahla gönlünü avutabilir misin?
Buluşma anını beklersin siyahlar içinde
..
Bin dokuz yüz seksen üçte
Van spor oynadı ligte
Kırmızı siyah bir renkte
Selam olsun van spora
Selam olsun tüm spora
Siyah renkler mural buzar
..
senle biz santranç tahtasında iki taş'tık
sen beyaz,ben siyah taraftaydım
senin bana uzaklığın kadardı,benim sana
uzaklığım,sen ilerledin şehrime doğru
ben savunmada kaldım hep
yıkılmaz zannettiğim kale'm vardı
at'larının,fil'lerinin altında ezildi
..
SİYAH ÖNLÜK, BEYAZ YAKA
..... xxx
Bir ürkek serçeye döndürürdü
Beni gözlerin… Bir avuçta sımsıkı,
Tutsaklığım… Umutlarımı söndürürdü.
..... xxx
Kozan Kalesine bakar gibi bakardın,
..
Hoşgeldin siyah hüzün geç otur yüreğime
Senin için kuşandım bak gönlüm lime lime
Boğazımda kördüğüm girdapta her kelime
Söyleyecek sözüm yok sen içimi bilirsin
Şimdi var git işine bir başka gün gelirsin.
Merhaba siyah hüzün yine mi karşılaştık
..
Ne yapsanda aydınlanmayan günler oluyordu siyah perdelerle kaplı odalarda.Her gelen önce geçmişinden hesap sorarcasına bakıyordu yüzüne sonra sorguılara çekiliyordu yüzün bir kaç tatlı sözle kandırırcasına ağzından sevda sözcükleri almaya çalışıyordu kalbini yaralayacak olanlar. Bir açığını kolluyordu, hani açık verdiğin an önce kaval kemiğine tekme atıp yüzünü yere düşürecek hamleyi bekliyordu.O derece gaddardı sevda denen cephedeki askerler susasan matarasından bir damla suyu yere döküp sana vermeyecek kadar. O yüzden göz yaşlarım çoktu her susadığımda dudaklarımın kuraklığını geçirebilmek için. Ağladığım gecelerde her damlada bir isim saklıydı yere düştükçe darmadağan olan her adımda ayaklarımın altını yaran. Koşmak istedikçe özgürlüğün yeşilliklerinde hayatın ciğerim patlarcasına, boğazıma takılıp nefesi kesen karbonmonoksit sevdalarım vardı. İs,kir ve pas kokan ağazlar, kimi öptüysem çürümeye terketti nefesimi, Korkularından arındırmamya çalıştığım kadınlar, Önce korkularından arındılar sonra benden. Bense her defasında bir yüreğe misafir değil ev sahipliği yapmak için Tanrının marketinden aldığım paskalyalarla düzüyordum sofralarımı birde bir fincan kahve hani gelecek olan ziyaretin kısası makbuldur diyerek değil kahvenin kırk yıl hatrı var diyerek kalsın diye....ilkymdn
..
yaklaş usul usul
düşümde de olsa göreyim seni
dur karşımda
ayırma gözlerini gözlerimden
tüm duygusallığıma sığınarak
siyah gözlerini seyredeyim bir kez
tasadan kederden uzak
..
Duru ve sessizliğe gömülü bir gecede balkonun ışığı yanıyor. Uykum gelmedi, sanki sabahın dördünden bu yana ayakta olan ben değilmişim gibi. Pencereyi açtım. Derin bir nefesle yaşamakta olduğumu hissettim. Burnuma yanık kokusu geldi. Pek azdı duman ama havayı derinden soluyunca genzim biraz yanmıştı. İlkbaharda bile sobasını yakıp, geceyi közlerin başında geçiren insanlar var demek.
Evimizin manzarası, tüm şehri olmasa da belirli bir bölgeyi kapsamına dâhil ediyor; Bitişik evler, sokak lambaları, merkeze inen damar yollar, spor sahası, haliç boyunca uzayan cadde neredeyse ayağımızın altında. Birden, gökyüzünde, gri bulut kümelerinin ardınca gizlenen ayın bembeyaz ışıltısı, yürüyen bulutların ardında “gece-gündüz” oynamaya başladı. Ay, bir yok oluyor, bir ortaya çıkıyordu; tüm pırıltısıyla göz kırpıyordu adeta. Sonra korkmaya başladım. Bu gri bulutlar, git gide pencereme yanaşıyordu. Ay, kayboluyor, sonra gökyüzünde tekrar beliriyordu. Kara bir gölge, gri bir bulut, siyah, simsiyah kümeler bu tepeye, odamın camına pek yakındı. Daha dikkatlice baktığım bu gölgeler yürüyordu. Yüzüme değmek üzereyken pencereyi kapattım. Evde herkes uyuyordu. Biraz takırtı yaptım, kimse uyanmadı. Dolaşmaya başladım. Önce su içtim sonra da elma yıkadım. Ama yemedim. Doğrusu, yeşil ve ekşi görünmüyordu. Kırmızı ve sarı elmalar vardı sepette. Yıkadığımı da onun içine attım. Diğer oda boştu. Işığı yanıyordu. Kocaman bir halı vardı yerde. Üzerinde hiçbir şey yoktu. Balkonun kapısını açmak üzere olan parmaklarımı, kara bulut gölgelerine benzeyen bir şey erteletti. Ve sonra vazgeçtim.
Tekrar kendi odama gittim. Karanlıktı ama balkonun ışığı hâlâ yanıyordu. Karşımda bir gölge gördüm, önce irkildim ve sonra onun da korktuğunu hissettim. Bakmayacaktım bu gölgeye, dönmeyecektim yüzümü. Hayır, burası benim odamdı ve izin vermeyecektim cirit atmasına. Ama sonra “benim” derken, bencillik yaptığımı düşündüm “ben bile benim değilken.” Tamam, dedim. Korkuyordum. O şey de korkmalıydı. Elimi uzattım önce, o da bana uzattı. Ne yani, eli var mıydı? Yaklaştıkça, onun da yaklaştığını ve mesafemiz azaldıkça, bana ne kadar benzediğini fark ettim. Arada tereddütle tersimi dönmeye kalksam, o da uzaklaşıyordu.
Yaklaştık. Daha çok yaklaştık. Bu, dışarıda gördüğüm, ürkütücü, gri ve hızlıca yüzüme değmek isteyen şeyden daha edepliydi. Adım adım geliyordu. Balkonun ışığı yanıyordu. Yatağım hiç bozulmamıştı. Bir tahtakurusunun kulak tırmalayan gıcırtısı, geceyi tamamlıyordu. Kulaklarıma değince daha da büyüyordu bu çığlık. Aslında küçülmeliydi çünkü geceydi.
Yatağıma oturdum. Saçlarım, kırmızı güllerle kaplı pikeme değiyordu. Onun da saçları vardı hatta benimki gibi bir pikesi bile. Sonra, kendimi gördüm. Biranda siyah gölge kaybolmuş, benim rengimi almıştı.
..
Ne zemheri, ne de ayaz,
Dallardan sarkıyor kiraz.
Gözlerim saatlerde, dilim lâl;
Bahar olsa da alamam haz,
Ya kendin gel, ya beni de al!
Sensiz hayatım siyah-beyaz.
..
Benzemezsin kimseye sen, yoktur emsâlin senin
Titretir ma’sum dudaklar kehrubâ lâl’in senin.
Saç siyah, zülfün siyah, çeşmin siyah rû’yün temiz
Bir buçuk dünyâ değer vechindeki hâl’in senin.
Bir bakış binbir gülüştür, muttasıl gönderdiğin
..
seninle geçsin kalan ömrüm
evlen benimle
siyah gülüm
ben sensiz edemem
gayri ayrı duramam
bu canı taşıyamam
sen olmayacaksan yarınlarımda
..
Bir gün daha bitti yine,
Gündüz bitti gece başladı işte.
Gündüz biter gece başlar,
Gece biter gün başlar.
Yirmi dört saattir bir gün,
Gecesiyle gündüzüyle.
Hayatta sanki böyle,
..
Gece damla damla eriyip,
Dökülüveriyor üstüme.
Ne yıldızlar gözlerin kadar parlak,
Ne de ay, gökyüzünde.
..
Gökyüzüne baktım bu sabah,
Derin bir nefes aldım,
Gözlerimi yavaşça kapadım.
Sadece bulutları düşündüm;
Pamuk gibi kabarık,
Bölük pörçük bir sürü bulut.
Sinirliymiş gibi siyah,
..
Yağmurla yağdı güneşle buharlaştı duygularım,
Siyah bir gecede bulduğum senli umutlarım,
Tan vaktiyle kayboldu gitti bir başka akşama,
Yalnızlığın girdabına girdim gün boyunca.
Morcivert akşamların ıssız karanlığında,
Sessiz naralar atarım sokağın tam ortasında,
..
sis perdesi kalkar hayatımdan
sen parfüm kokan ellerinle uzatınca bana ekmeği.
siyah… daha da siyah;
gecenin zifirine kadar batık bir aşk.
..
Yalan dolanlı derin siyah-mavi zaman
Yaralı yorgun ve kusursuz gerçeğiyle
Sedefli yağmurları yağdırıyor
Hafifletir ya da çıldırtır
Kimine göre karşılıksız
Kimine göre katıksız
..
siyah yani simsiyah gecenin beşiğinde köpürürken an
korkunun damarına kanımın siyah dilini enjekte edip
belanın omurgasız canına ölmeyi öğretiyorum
ille de boşluk dediğimde yürümeyi öğreniyor sancı
iyi ki diyorum kemikleşen bir ayet ölünce tanrı
..