Ne var ne yok hele söyle hemşerim
Sen Sivas tan anlat bende gurbetten
Ne haldedir benim o sultan şehrim
Sen Sivas tan anlat bende gurbetten
Gidip oturalım bir köhne yerde
Aralanır belki hasretten perde
..
Sivas kazasında üç şehit verdik
Can alıp vererek bu işi yerdik
Üç gelin eşleri dul ediverdik
Sivas kazasında üç polis verdik
Kimi evlat diye bağrını dövdü
Kimi eşim diye ateşe döndü
..
Ne kitaplar okundu senin dilinden
Ne kalemler yazdı senin elinden
Ne insanlar gitti senin yolundan
Ne mezunlar verdin Sivas Lisesi
Haberdar olmuştun sanki yarından
Hiç taviz vermedin ilim irfandan
..
Sivas ellerinin Yildiz Yaylasi
Gonlumu yakiyor yarin sevdasi
Yar yolu beklerim sabreyle deme
Olmuyor sabirin buna faydasi
Sivas ellerinin Yildiz Yaylasi
Kaniyor içimde gonul yarasi
..
I
Yolları buzdur Sıvasın
Otuz beşdir candır yasın
Nerde gerçek nerde basın
Ozanları yedin Sivas
..
5
‘Kalkın ey ağalar, hayret edelim;
Müjde bize heç kedersiz gelmeyo.’
Sivas Milletvekili Nihat Bey:
- Kubi. Dedi. Ben seni tükendin sanmıştım. Tükenmemişsin. Yaralanan, al kanlara belenen, kafası kanlı palalarla kesilen fakat koltuğunun altına sıkıştırdığı başını, teslim etmeyen şehitler gibisin. Sen Sivas ‘lı olalı altı ayı geçti. Tümünü biliyorum. Neyin varsa, ne yaptınsa tümünü. Eşinin hala daha Sivas ‘a atanamadığını, İstanbul ‘da üçyüz lira ev kirası, bi dolu borç ödediğini, arşivlerde yattığını, o namlı bankaya her ay ikiyüz lira yatırdığını, şunu, bunu, tümünü. Bütün bunlara karşı, eşini Sivas ‘a almak için sadece yasa yollarını zorladığını, alışılagelmiş kapılardan yardım ummadığını, şimdiye kadar asla bir çıkış yolu bulamadığını, tümünü, tümünü. Senle tanıştığım günden bugüne dek ben de çok çıkış yolu aradım. Ama sadece yasalar düzeyinde. Senin gibi. Torpil, aracılık yollarını asla denemedim. Böyle kapıları asla zorlamadım. Bunları zorlasam, en önde sen ayıplardın beni. Biz başka insanlarız, Kubi. Olmak istediğini olan, olmak istediğinden başkasını olmak istemeyen insanlarız. Çünkü; yönümüz var. Çünkü; bize gereği olanlarımız var. Çünkü; içimizi, içimizde biryerlerimizi yoksulluklarıyla, mutsuzluklarıyla, açmazlarıyla kanatanlarımız var. Daha uygar anlayışların, daha erdemli davranışların insanlarıyız. Vicdanların, yasaların insanları. Sen ve ben. Bizler ve sizler. Yani yasaları yapanlarla, yasaları uygulayanlar. Biryerlerde bizim yaptığımız yasaları siz uyguluyorsunuz. Bilmem anlatabiliyor muyum Kubi? Ben hiçbir zaman torpilin, aracılığın adamı olmak istemedim. Bunun için de ben, belki bir daha burada olmayacağım. Vız gelir. Ben; büyük devrimcinin devrimlerine ilk harcı koyduğu kentin çocuğuyum. Konferansımla seni yormadan konuya geliyorum: Yeri geldikçe kaldırılacak olan ve asıl seni fakat hakkın savunucusu bir arkadaşın olarak da beni ilgilendiren, onüç kadrodan biri, bugün bir memurun emekliye ayrılmasıyla boşanmıştır. Ben ilgililerle görüştüm. Üzerine basa basa söylüyorum: Torpil, aracılık istemedim, yasalara uygun olmayan bir şey yaptırayım diye ricada bulunmadım, kimseye, bu açmazım çözülürse, karşılığında şu veya bu hizmeti yapacağım konusunda umut vermedim. Sadece görüştüm ve durumu anlattım, gereken açıklamaları yaptım. Açıkladım ki; boşalan bu tek kadronun kaldırılması, onüç kadronun kaldırılmasından bekleyen faydayı tek başına sağlayamayacaktır. Zira; söz konusu fayda için, daha oniki kadronun boşalmasını beklemek gerekmektedir. Oniki kadronun kaldırılmasını beklemekle onüçünün kaldırılmasını beklemek arasında devletçe önemli bir fark yoktur. Ama bireyler için önmeli faydalar vardır. Devletlerin ömürleri uzundur, bireylerin kısadır. Devletler bekleyebilir ama bireyler bekleyemez. Durumu yasalara uygun, mutluluğu için gerekenler yasalarda öngörülmüş birilerince bu kadronun boşalması çok önemlidir. Bu birileri altı ay da yasaların geçit vermesini beklemişlerdir ve artık onları bekletmek, aralanan bu geçidi onlara kapatmak yasa koyucunun temel istemiyle bağdaşamaz. Dolayısıyla bu boşanan kadroya atama yapma olanağı vardır. Bir farkla. Bu atama, daire dışından olursa yasalara aykırıdır, aracılıkla ve baskıyla yaptırılırsa ahlaksızlıktır. Zira; dışarıdan atamayla, kaldırılması öngörülen kadronun, yerinde durdurulması yasalarla bağdaşamaz. Zaten böyle bir atanma dileğini, o atamayı yapacak yetkideki ilgili yapmaz, geri çevirir. Yapmaması, geri çevirmesi de kendisinden beklenir. Zira; devletin bu yetkiyi verdiği ilgililer erdemlidir, öyle varsayılır, öyle olmaları gerekir. Beri yandan, atama daire içinden olursa; hem yapılma olanağı vardır, hem de yapılması yasalara uygundur. Zira; devlet bir yandan giderlerini kısmak isterken, bir yandan da kalkıp iki kadroya aylık vermeyecek, gene eskisi gibi tek kadroya verecektir. Bir farkla ki; atanan kimse, aylığını İstanbul ‘dan bırakacak, Sivas ‘ta alacaktır. Bu işte devletin kaybı yoktur. Bir bakıma Sivas ‘ta boşalan bu kadro kaldırılmış ve yerine İstanbul ‘daki bir kadro getirilmiş demektir. Kadrolar ayni kuruluşun kadroları olduğuna göre; gene toplamdan bir eksilmiş sayılabilecektir. Ortadaki fayda açıktır: Hem yasaların çalışan eşlere sözverdiği, garanti ettiği olanak ve vaad yerine getirilmekte, hem de altı ay sıkıntılara şerefle karşı koyan bir kimseye, (hangi nedenle olursa olsun) elinden alınmış olan mutluluğu geri verilmektedir. Bu durumda başvurulan yol aracılık değildir. Yasalara uygun bir uyarmadır, istemeden açmazların sıkıntılarına düşmüş bir insanı veya insanları kurtarmadır, onlara karşı bağışta bulunmak değil, yasaların bireylere karşı olan yükümlülüklerinden birini yerine getirmektir. Onlara, devletin var olduğunu, kendilerinden yana olduğunu göstermedir. Bilmem anlatabiliyor muyum, Kubi? İyice açıklayamadığım, yeterli biçimde belirtemediğimi sandığım bir tek noktamız kaldı sanıyorum: Bizim bu açmazımızın çözüme kavuşturulmasında devletin zararı değil, yararı vardır. Bireyleri, biryerlerde, yitiği olmadan koruduğu için. Zira; devletin görevi bireylerden doğagelmiş toplumu korumak, ona uygarca hizmet etmek, onu yükseltmek, ona fayda sağlamaktır. Bir başına bırakmak, hizmetlerini esirgemek, geriletmek, zarara sokmak, mutsuz etmek değildir.
Nihat Bey bir soluk alıp koltuğuna yaslandı:
..
İki temmuz 1993 günü,
Sivas da yaktılar otuz üç canı,
O günde bu güne gülmüyor yüzüm,
Yıllardır tutarım iki temmuz günü yası,
Kerbela da ettikleri yetmiyor.
Bu hayinler den çektiğimiz bitmiyor.
..
Zalimin basşını vurduğu yerden.
Mazlumun umudu bulduğu yerden.
Yiğidin harmanı oldugu yerden.
Canım sana gurban Bizim Yiğidolar.
Yiğido yiğido bizim yiğido
Sıvas vas vas vas Sıvas bas bas bas
..
Acı bir yıl vardı iki temmuz 1993
Madımakta çıkan alevler arasında
Yandı otuz üç canımız cayır cayır
Otuz üç şehit verdik Sivas da
Göz göre göre katledildik madımak ta,
Bu katliam hiç bir zaman unutulmaz
..
Demeyin
DEMEYİN SİVASLI
*******************
Zalim hınzır nasıl kıydın canı
Can pahsına anarız pir sultanı
Böyle değildi bu sivas ın insanı
..
UNUTULUR DEMEYİN
-------------------------
Zalim o hınzır paşanın emri
Can pahasına anarız pir seni
Böylemi değildi yobaz insanı
Sivas sanki mahşer meydanı
--------------------------------------
..
Sivas seni bekler Sabiha Serin
Sen Sivas'ı aran Sivas'ta seni
Bitip tükenmeyen Efsane Serin
Sen yoksun bomboş kocaman şehir
Dolmadı boş kaldı Sivasta yerin.
..
OR'JİNAL YİĞİDO
HEM DE HASIYIM
İç Anadolu’nun bağrından çıkmış
Benlik deryasını biz diye yıkmış
Her gönülde aynı ateşi yakmış
...Şiirlerde Sivas sevdalısıyım
..
4
‘Anacanlar… Söz isterim; söz içinde söz ola,
Ölçü-tartı, tamam noksan, mizana gel, gelelim.’
Delikanlı Tokat ‘a doksanbeş lirayla indi.
Tokat, Sivas ‘a göre küçüktü Küçük kentlerin tümünde olduğu gibi bir tek ana caddesi vardı. Caddenin her iki ucu ağaçlıklar, yeşillikler, bağlar, bahçeler arasında kayboluyordu. İşyerleri çoğunlukla önemsizdi. Ortalama ticaret, köylülere gereken bez-çaput satışından ibaretti. Bunun dışında bakır işleyen bir fabrikayla bazı lastik fabrikalarının sözü edilebilirdi. Sert ağaç sanayi de, kentin ticaret hayatında yeni yeni söz sahibi olmaya başlamıştı.
Binalar, göründüğü kadarıyla eski tipti ve iki katı aşanına çok rastlanmıyordu. Yerleşme kesimleri kente doğudan ve batıdan bakan yüksek yamaçların üzeriydi. Ana cadde bu evlere bakarak ortadaki çukurluktan geçen bir ırmağı andırmaktaydı. Ama cansızlaşmış, ama sıcaklardan suyu çekilmiş, ama dayanıklığı tükenmiş bir ırmak.
..
DESTAN
Harman yeri tahtlıda yerleri
Duydum ki müze olmuş kerpiç evleri
Yıldırım’dan esen hazan yelleri
Umutlarla hayallerle doluydun
Sen sivasin oğluydun
..
Zaman geçti, ateş söndü sanmayın,
Ben yanarım,Sivas yanar,can yanar.
Yara iyileşip,kabuk bağlamaz,
Ben kanarım,Sivas kanar,gül kanar.
Pir Sultan özünde insan sevgisi,
..
Bu diyarda bulunmazdı benzeri
Sevdiğim dilber Sivas ta biridi
Andırdı bal içinde anzarı
Sevdiğim dilber Sivas da biridi
Çayırları yine çimen bürüdü
Yaylalara hep güzeller yürüdü
..
Ömrüm gurbet elde geçen oldun ahh,
Bugünleri yaşatan oldun yarab.
Gönlüme sıla özlemi doldu vahh.
-Sivas türküsünü söyler ağlarım.
-Elimi koynuma dokup bağlarım.
Ana vatanımdan ben ayrı kaldım,
..
Sıvas serin,
Sıvas hüzünlü,
Üşüdüm,
Üşüdükçe küllere bulandı gözlerim,
İnsan yakmak niye?
Niye bu kin?
..
Bozkırın ortasında medeniyet beşiği
Buradan arşa çıkar evliyanın ışığı
Saymakla tükenir mi ozanları, aşığı?
Veysel'le aşka geldim, Ruhsati'yle doluyum
..