Kanlıca önlerinde iki yalnız çam
Uzatmış boynunu derin sulara...
Boğaz içinde dalmış esrarlı bir uykuya
Sükût ki şimdi en yalın bir makamdır
Ve benimle bir başına bu gece bu yalıda
Ön bahçede misafir yalnızca iki çamdır
..
Öyle sıcaktı ki çocukların elleri ve öyle gözleri umut doluydu ki, çocukların elleriyle aradım geleceği. Onların gözleriyle baktım yarınlara. Ve hep buruk bir hüzün olmuştur içimde çocukların mutluluktan ve umutlardan habersiz oluşu. Çocuklar getirecekler umut ettiğimiz geleceği ve bir bir toplayıp emeği, umudu, sevdayı getirip sunacaklar o minicik elleriyle insanlığa. Çünkü çocukların yüreğine serpilmiş bir tohumdur hayat. Çocuklar; temiz bir göğün altında atmak isteyen o minicik yürekler, nedeni bilinmez bir can sıkıntısı ve bir damla göz yaşıyla büyüyüp gidiyorlar. Oysa bir ülkeydi tek istediğim, umudu göğüslemiş çocukların geleceğe hırsla koştukları. Hayat her geçen gün büyütüyor rahminde çaresizliği. Gözleri sislenmiş bir dilencinin, sesindeki sessizlik gibi bir karanlık çiseliyor yüreğimde. Bir türkü gibi yaşadım hep, çok uzaklardan buz kesmiş rüzgarla akıp gelen sıcak bir türkü gibi. İnzivaya çekilmiş şu ömrüm, karanlığa alıştırır şimdi gözlerini, kulaklarını sessizliğe, yüreğini alıştırır kimsesizliğe. Ama gel gör ki o anlamadı, ne olur sen anla biraz, hayatı yalan ölümü ise bir bayram sevinci kadar sıcak karşılayan insanları. Şimdi gidiyorum, sevincimi ve gülüşümü rehin bırakarak bir güle. Gidiyorum sevinci yarınlara saklanmış yaralı bir gülüş gibi.
..
Sessizlik geceyle sevişirken
Karanlık,küstahça dudaklarını öper yalnızlığın
Ve ben kalabalıklarda koynuna sokulurum
Şizofrenik düşlerin
Ah göçebem yokluğunda kalem kırılır
Söz ölür, gebe kalır şair şiire..
..
Seslerde sessizliği,bulupta yaşarmısın?
Yaşarken huzur eser,sevgiye koşar mısın?
Sessizlik ses verirken,umuda da seslenir,
Umudun yüreğinde,mutluluklar gizlidir.
Mutluluğun nefesi,baharı anımsatır,
Ruhlarda renk bulurken,ışığını yansıtır.
..
Dalgadan önce deniz,durulur
Fırtınadan önce kımıldamaz yaprak
Ölümden önce gelir sessizlik..
Ve Azrail alır gider güzelim canı…
..
Ellerimin arasında tuttuğum
Tutkunluğum
Ellerimin arasında duran
Durgunluğum
Ellerimin arasında
..
“Sana ihtiyacım var”
bu koca sessizlikte bir şarkı içinde
her an sesinle irkilecek gibi
bir çocuk heyecanında
uykulu ve sabırlı
sesinle irkilecek şimdi sessizlik
..
Kendimi dinliyorum
Kendimi, sesimi duymak
İstiyorum...
Kendimce konuşuyorum...
Susuyor susuyorum...
Sesssizliğin sesini
Dinliyorum
..
Geliyor işte istemesem de yaşlar
Hissiyatımda dinmeyen yakarışlar
Sinemde dalgalanan hazzı aşklar
Yâr derdiyle sessizlikte haykırışlar
İsteyemem onu üzecek arzuhalleri
Sinemde durmayan dalganın ahını
..
Koskocaman bir şehirde yaşıyorum
Önümde alabildiğine uzanan
Uçsuz bucaksız caddelerinde
Çiçekleri açmadan ağaçların solduğu
Kahrından yalnızlaşan insanların
Mutsuzluktan mahvolduğu
Koskocaman bir şehirde yaşıyoum
..
Bayan Helen Slingsby hiç evlenmemiş halamdı,
Ve revaçta olan bir meydana yakın küçük bir evde yaşadı
Kendisine bakan dört tane hizmetkârı vardı.
İşte öldüğünde cennette sessizlik vardı
Ve sessizlik kapladı sokağın kendisinin yaşadığı tarafını.
Çekildi panjurlar ve müteahhit sildi paspasa ayaklarını –
Farkındaydı bu tür şeylerin daha önce ortaya çıktığını.
..
Beklemiyordum geleceğini; gidişinde olduğu gibi yine hazırlıksız yakalanmıştım gelişine.Önce mektubun geldi; içinde pişmanlıkların,üstünde kurumuş yaş izleri,zarfa bulaşan kırık gururunun parçaları...Bir hafta sonra yanıma geleceğini,dudaklarımdan bir kez olsun 'affettim' kelimesini duyabilmek için gerekirse önümde diz çöküp milyonlarca kere özür dileyeceğini,'sevmiyorum,gelme' desem de sesini çıkarmayıp bir ömür boyu beni sevmeye devam edeceğini söylemişsin ama bir affettim kelimesi için benim seni sevmemden bile vazgeçmişsin.Tam üç gün on dört saat iki dakika oldu,çoğu geçti diye gerisini saymıyorum artık.Ömrüm boynuna sarılıp saçlarının kokusunu son kez ciğerlerime çekeceğim gün gelmeden bitecek diye korktum hep,kabullenmeye başladığım andaysa bir mektupla yetişti öptüğüm avuçlarının kokusu...Ve gizli numaradan gelen o arama,benimse inatla açmayışım.Bir-iki dakika sonra numaran düştü telefonumun ekranına.Önceleri olduğu gibi ilk çalışını tamamlamadan açtım.Bir 'alo' sesi peşine uzun bir sessizlik...Sen kelimeleri seçmekte zorlanıp yutkunurken ben harflerin dilime uğrayıp anlamlı bir kelime olmasını bekledim.Konuşamadın; kulaklarımsa sadece o sessizliğin içinde gözyaşlarına karışan kelimeleri dinledi ve o dinlemede beynime gönderdiği sinyallerle yine kendimi sorgulamaya başlamışlığım.Sen yokken ben yaşamış mıydım,yaşadıysam ömrümün neresindeydim? Başında mı,sonunda mı yoksa ömrüm bitip bitip yeniden mi başlıyordu? Beni gökyüzünden indiren o melek sen miydin yoksa gözkyüzüne taşıyan diğer melek miydin? Peki hiç başlamadıysa hayatım? Sen kimdin,ben kimi sevdim,hangi cennetin yasak meyvesini,burası dünyaysa hangi melek düşürdü meyvesini elinden,hangi meleğin hediyesiydin? Nasıl bir sınavdı bu; kalemsiz,seçenek hakları kayıp,süresiyse belirtilmemiş...Ben kendimi sorgulara teslim ettim sense bir af için döktüğün gözyaşlarına ama ikimizde konuşamadık taa ki mektupta yazdığın o güne kadar ve 17:45'te yanaştı otobüsün terminale.Otobüsten inen ilk kişi sendin.Yüzün yüzüme değdi,gözlerinde o kan bahçeleri...Tek kelime etmeden boynuma sarıldın.Yüzünde bir bahar,yüreğinde yeni yeni tomurcuklanan gül bahçeleri,gözpınarlarındaysa o bahçeyi sulamak için açtığın kanallar.Oysa sen gülerdin güller ağlardı,güller gözyaşlarını sildiği vakit gözlerine yeni baharlar uğrardı ve en çabuk solan çiçekler bir tek yüreğin kanadığında gözlerine yuva kurardı.Gözlerinde ne vakit o kan bahçelerini görsem seni teselli etmeye çalışırken kendimi kanatırdım,ben kanardım gözlerimden etrafıma kurak mevsimler...Elinden tuttum ve elinden tuttuğum o kız beni bekliyordu uçurumun kenarında.Rüzgar okşuyordu saçlarını ve sonsuz boşluklara dalan o gözbebeklerinden senden önce o uçurumdan aşağı baktım ve akan gözyaşlarına karışıp senden önce o uçurumdan aşağı atladım.Sense bekledin hep beni o uçurumun kenarında.İçinde bir bir kırdığın ümitlerin ve o ümitleri kırmak için mahkum olarak içindeki hapisanede bir tek beni seçmişliğin...Ben gözlerindeki uçurumdan atladığımda yani çok önceleri ölmüştüm sevgili,sen bir cesedin elini tutarken ben hayattaki son nefesimi gidişine hazırlıksız yakalandığım o gün vermiştim.Şimdi gözlerime bakıyor ve bir kelime düşmesini bekliyorsun dilimden.Eskisi gibi elini tutarken parmaklarımı parmaklarına karıştırmamı,nefesimle saçlarını okşamamı bekliyorsun ama dedim ya gözlerime boşuna bakma sevgili; sen artık bir cesedin elini tutuyorsun ve gözlerimden sana da artık kurak mevsimler...
..
Şimdi sessizlik bir tek yapraklarda biriken yağmur damlalarına mahkum,
Geceyi ürküten o fırtına sabahın maviliğine bıraktı sabahı,
Ve kelimelere acılı dokunuşlar yapan şairlerin şiirleri indirildi duvarlarda...
..
Saçların; gözlerimin önünde,
Gözlerim; uzaklara dalmış,
Uzaklar; sessiz kalmış,
Sessizlik; sözlerimin önünde.
..
Remisyon dedikleri
Fırtına öncesi sessizlik
Başka bir şey değil aslında
..
Yalnızlık izdüşüdür sessizliğin
Sessizlik karanlığın yankısıdır..
Karanlık gölgesidir sensizliğin,
Sensizlik ayrılığın şarkısıdır..
..
Ben bir fırtınayım.
Sen fırtına öncesi sessizlik.
Ne zaman içimde bir fırtına kopsa,
Sonrası sensizlik.
..
bir çocuk sokakların ortasında
zil sesleri estiriyor gülücükleri
kampana olduğunu iddia edenler var
olmasın o zaman sessizlik bahçeleri
gözlerimiz mavi olmasın
bize kaşık donatsınlar, çıkalım yollara
yollar ki yaza yaza bıkıldı
..
Bir ben ve bir gece, bu vakitte uyanık
Sessizlik şarkımız, şu karanlığa yanık
O sırdaşım, beni uyandıran zahidim
Geceye döktüğüm yaşa, ALLAH şahidim
..
Sis renginde gecenin,
Bir Giz boyu ilerliyorum,
Hayatın anlamı üstüne uzanmışım da,
Birşeyleri daha yeni görüyorum.
Düşüyorum, kalkıyorum, sersemliyorum,
Bir çay koyuyorum ocağa sonra,
Çayla birlikte demleniyorum,
..