Hafife alınmaz kadının doğumları.
Ulu orta değil, gizli saklı doğurur.
Kimseye hissettirmeden,
Sancıların içindeki boğumlarda boğulur.
Acıyı, hüznü, hasreti doğurur.
Düşünmeden atarım kendimi kızgın ateşler içine.
Bedenim kavrulsa da, duymam acının zerresini bile.
Saçının tek teline ‘ömrünü ver’ deseler.
Tek tel için önüme sırat köprüsü sersinler.
Güneş, bir sabah kemanın ondan daha sıcak olan sesine uyanır. Bahtı için biçilmiş tahtların arayışına doğru, uzun uzadıya yolunu alır.
Sisli puslu bir seyre dalışın adımlarını, parmak uçlarıyla zarifçe yoklar. Sessizliğin sağır edici çığlığına kapanmış tüm kepenkleri dünden aldığı azimle, birer birer açar.
Ufukta yükselen kubbelerin semaya değişine şahit olduğundan beri, tüm gereksiz vazgeçişlerinden uyanmıştır.
Çiğler yağmur, yağmurlar dolu iniyorsa akıla.
Yürek güneşi arıyorsa zifirde yakına yakına,
Bir al fener tutuşur eli yaksa da salına salına,
‘Yürü ya kulum’ der elbet dermanı veren.
Mektebin olmuşsa attığın her adım,
Gül ki yağmur bayram etsin.
Gül ki gamze hatır etsin.
Vardır her iyiye bir kötü.
Gül ki, kötü kahır etsin.
Aç iken toka şükret.
Bu sisli yollar bana zor geldi.
Kim çıksa karşıma ihanet etti.
Ben hayata ne zor bağlansam bile,
Hayat bana hiç bir zaman taviz vermedi.
Yalnızlığa bürünmüşüm,
Serseri bir doğuma gebedir her gün.
Baktığını görmekten kaçtığın her an, tüm şişeler kaldırım kenarlarında kırılmaya mahkûmdur.
Ya her kaldırımın da bir kalbi varsa?
Ya her şişe kırılmaktan bıkmışsa! ?
Yunusun değil,
Köpek balığının kuyruğuna takılıp,
Okyanusu geçmek isterdim.
Dağlardan değil,
Bulutlar üstünden aşağılara,
Silkelen çocuk ve çevrene bak!
Senin derdin dert mi, kendini iyice bir tart!
Güneş her gün herkesin üzerine aynı şekilde azimle doğmuyor mu? Doğuyor doğmasına da çoğu zaman bulutlar örttü diye yok sayılmıyor mu?
Sessiz ol çocuk, sessiz ol.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!