Hani sararıp düşer ya dalından yaprak
Yaşlı gözlerden akan sıralı yaşlar gibi
En sevdiğin ile en sevmediğin kelimelerin
Aynı şekilde boğazına düğümlenmesi gibi
Kurşun misali gelip yüreğine saplanır ya
Birbiri ardına içtiğin kadehler sarsar ya
Mezopotamya yetim doğmuş Anadolu tarihinden
Korkudan Mardin evleri sırtlamışlar birbirlerini
Manastırlar korkuyu koklarlar havarilerden
Diyarbakır surları bekçisidir geçmişinin Mezopotamya’nın
Asidir bugün, mirasını korur mirlerinin
Zindanı karanlıktır tarihinin gölgesinde
Dağların gururlu çocuğu
Derin seslerin tanığı
Dengbejlerin narin öğrencisi
Ve Tanrının unutulmuş insanı
Tarihin ve zamanın yolcusu
Günün solmaz yüreğinde yarası var
Derme çatma bir hüzün sarar gibi
Hasretlik sarmış ayın karanlık yüzünde.
Beni yaralar senin geriye dönüşü olmayan gitmelerin…
Dağlar yükselir gökyüzünün maviliğine inat
Ve benim sana hasretliğime itibar etmeden,
Günün saçları boyanıyordu geceye
Terli, sıcak, gölge bakışlı bir günün ardından…
Yokuşu ömür yolu kısalığında lakin;
Yorgunluğu senin bulunduğun uzaklığın deminde…
Bir ayraç gibi sayfasını ayırdığın yüreğimin
Öylece tozlu bir masanın ucunda bıraktın
Şafak söktü senin gidişinle
Güneş yüzündeki hüzünle denize sarıldı
Hayata benzeyen kırık bir pencere camının önünde
Yarına yaslandım yasını tutarak
Bugünün bir ayağı topallıyorken
Masal kuşu misali sağırım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!