Boşluklar evreninde
Bir çocuksu çaresiz
Hasretler limanında
Asırlardır bekleyiş
İçteki boyutlarda
doğrul, çığ gibi çökse de cümle gökler tepene
cehennem olup kudursa zemîn, zinhâr düşürme
mübarek sancağı çek, Allah için çek göndere
kulak ver, şühedâ kefeni dipdiri toprağı dinle
Ay: gökkuşağı çelengiyle arşta bir kuyu,
Namlular alınlarda volkanik kış mevsimi.
Buzulda har kesilen nabızlarda çarpan su;
Öksüz kalderalar gibi haykırır tevhidi…
Esmer tonlarında güneşler saklanır
İnci dişlerinde coşkun aynalar uzar
Serçe kirpiklerinde alımlı nazar kuşları
Kül perçemlerin bahar bucuları kokar
pek sever saklambacı sevda dediğin
evladı aç kalmasın diye günden güne
zayıflayan varsıl babaların sayılan kaburga kemiklerinde
anaların demirden yoksun ama metalden pehlivan kanında
beden toprağında can rüzgarı kalbin
eser durur cezbeyle deryalar dibinde
surlaşan serler kuşatır mana bahçeni
zaman ihtiyarlatmadan büyütür yaşananı
aşk barikatleri yedikçe boy atar
tohum ölür ağaç olmakla
esâreti cesâret söker cehâlet duvarından
cümle yağmurlarıyla döner
insan denizinden fışkıran buhar
Birlik aktarında ne burcular vardır ne burcular
Sürgülenmiş, geçmiş yürek yüreğe
Aşktan baygın rayihalar, ıtırlar
Teklik semaverinde fokurdar
Güzelliğin görgüsü
Çal Ludovico, çalınan yarınları çal;
Körpe düşlerimizi, hiç söylenemeyenleri.
Çal, dinsin bu gece de şu acı yara!
Şu derin şu çok katlı şu paramparçalayan!
Put denizi şehirlerde,
Lanetli sularıyla arzu,
Şehvet serper siperlere,
Ter içinde ve kuğumsu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!