Kadın, erkek farketmiyordu eskiden
Yar diyor
Yar'ım diyordu birbirine
Her yürekten seven
Üstelik
Yar demek
Alev alev yanan bir ocağın ortasına düşersen, aralık kapılardan
Şubat ayazı vız gelir yanan ciğerlerine
Derisi dağlandıkça bir nebze özünden dönmezken kul Nesimi
Bu üryan duruş kimin mirası sana
Atan kim, ecdadın hani
Ki el etek öpmek sana göre mi
Gün/ahsız geçmiyor
Günahsız geçilmiyordu
Asimile sevdalardan
Bağlanıyorduk Şiyar
Aldanıyorduk
Ne bir eksik, ne bir fazla
İnsan bedeni söz konusu olduğunda, virüs yahut mikrop ne ifade ediyorsa;
Gerek toplum hayatını, gerekse evlilik de dâhil olmak üzere tüm ikili ilişkileri adeta felç eden hatta çok güçlü olduğu düşünülen bağları kolaylıkla koparan, nedenlerin belki de en başta gelenidir diyalog eksikliği.
Kim ne derse desin, eli ayağı prangalı, dudakları mühürlü bir milletin, günbegün katlanarak çoğalan ahraz çocukları olduk biz.
Toplum olarak bu felsefeyi öyle can-ı gönülden benimsedik ki, birileri çıkarda susmanın erdemini anlatan atasözlerini bir çırpıda sıralayıverirse şaşırmamak lazım aslında.
Malum, sapla samanı karıştırmakta da üzerimize yoktur aynı zamanda.
Sen olsaydın
Çakıl taşları birleşip, duvar olmazdı yollarıma
Tırnaklarımla tünel kazmazdım çıkmazlarıma
Her bakışımda başka suretler saymazdım
Tek olurdu aynadan yansıyan aksim
Gözlerimde dem tutmazdı uzaklar
Akşamın diline pelesenk olunca hüzzam makamı
Rahvan atlar misali nal tutuyor gözlerin
Efkarım şahlanıyor, başım dumanlı
Bir ıssızlıktır, sarıyor dörtbir yanı
Kederim keyfe muhtaç/ki ellerin ellerime hekimsiz ilaç
Müebbet bir türkü iken, ömür denilen sazda
Bekle diyordu
Bekle geleceğim
Tut ki
Bezirgân bir ömrün sürgünüydüm
Yoldaşım olurdu kahır yüklü kervanlar
Yarım bir hıçkırık gibi düğümlenirdim gecenin nefesinde
“Hayatta hiçbir şey baki değildir. Ne mutluluk ne de mutsuzluk.”, diyordu ünlü bir düşünür. Ünlü değilim elbette. Kaldı ki düşünür halde olmak gibi mecburi bir misyonum da yok dolayısıyla. Hafızamı resetleyecek bir cihaz var mıdır diye marazi düşüncelere kapıldığım zamanlar da dâhil olmak üzere aslına bakarsanız kendimi bildim bileli hep düşünürüm. İşte yine düşünüyorum.
Ey, düşünmek sıfatıyla ün kazanmış “hayatta hiçbir şey baki değildir”, diyen değerli insan!
Kendisi baki olmayan bir olgudan ebediyet beklenmesi olası mıdır? Hayat denen olgu ilelebet midir ki onunla birlikte sunulan nimet yahut külfetler daimi olsun?
Ne o galip ayrıldı bu amansız kavgadan
Ne ben sağ çıkabildim devasa arenadan
Nisan da çamur yağdı
Haziran da kızıl kar
Çirkefin içinde üşüdü sevdam
Yine segâh geçiyor gönül makamından
Çocuktuk
Elma şekeri satılırdı mahalle bakkalında
Nasılda büyülenirdik kırmızının ihtişamıyla
İsmi de afilliydi hani
Elma şekeri
Sanırdık ki doğal olacak tadı
kalemini çok sevdim benim kelamıma cok yakın
kelimeleri sanki secerek kullanıyor
sanki önceden yerlerini belirliyor gibi
tek kelime ile kendimi okudum sanki... teşekkürler