gönlüne esen minicik rüzgarla yıkılıyorsa kıymetlerin,
sağlam değil o zaman bel bağladığın değerlerin,
düşünürsen "nedir bu olanlar" diye derin,
bil ki rengini gösterecektir eğrilmiş hislerin...
değişkendi yüzler,
değişken ve karmakarışık,
böylesi bir haldeyse sevgiler,
nasıl anlaşılırdı ki gerçekler?
gözlerinden akan yaşları silerken eğdi başını yere kederle,
hayır, hayır boyun büken acı çeken bi tek kendisi değildi,
hataları da vardı yanı başında, pişmanlıkları da,
tabii bi de keşkeleri,
ne demeliydi sahi,
ne demeliydi de silinseydi hataları,
sessizliğin altına iliştirdiği hataları, unutum sandı ya gönül,
kandı,
yandı da...
zira her şey yerli yerindeydi,
ne hatalar değişmişti, ne de gönül...
duy ey gönül vicdanın feryadını duy!
ve inle!
“perdeler kapalı eyvah, perdeler simsiyah, etraf kapkaranlık”
de ve perişan ol,
ol ki, akılın önüne çekilen setler yıkılsın,
ve yerle bir olsun ve dahi kaybolsun!
bembeyaz bir sabahın huzuruna gönüllüydü kainat,
tertemiz başlangıçların berrak fısıltıları çalınıyordu kulağına,
umuyordu işte böylesi güzellikleri,
umuyor ve merakla bekliyordu insanoğlunun maharetlerini…
geldim dedi aşkın dirayeti kırılmışken,
bak yetiştim…
“hiç” dedi, seni bırakıp gider miyim?
öyle vefasızlardanda hiç ama hiç değilim…
korktuğundan değildi suskunluğu,
şaşkınlığındandı belkide,
ve dahi umutsuzluğundan,
hep başa sarıyordu ya duyguları,
bu sefer asla, bu sefer kat'a diye,
ama nafileydi,
bekledim sevgili, bir seher vakti dönesin diye,
hicranla bakıldı, inleyen gönlüme,
senden haber vermeyen o haberciye,
ağladım sevgili, her seher vakti dönesin diye…
acın, canımın içinde bir can şimdi,
özlemin gönlüme akan bir yaş,
yalanmış ya inandıkların,
hani yalandanmış ya şimdiye kadar yaşadıkların,
hadi o zaman silkelen,
doğru-dürüst bi zamanı sahiplen yalana sırtını dönen...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!