Dostlarımız farketmiştir; mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışırım yazıları. Seri yazılarda girizgâh kısmını atlarım mesela.
Bu sohbetimizde, oldukça fakir olduğumuz bir başka konuya, lügate değineceğim.
Lügatin, sözlük demek olduğunu bir edebiyat portalında herkes bilir.
Kabak tadı vermeden bitirelim bu seriyi.
Uzun yazılara ve serilere sağlığım elvermiyor zaten.
Eski bakanlardan Esat Kıratlıoğlu'nu bilir, yaşı bize yakın olup azıcık hayatı takip edenler.
Zamanında nefret ettiğim, fakat sorasında kendisinin haklı çıktığı bir hikaye anlatır dururdu hep.
İşte naklediyorum.
Beş net' in ne olduğunu izah etmiştim daha evvel. Bu nedenle girizgahsız yazıyorum bu sefer.
Trt1 evlere şenlik haber sunmaya başladı ya bir süredir; Bekir Bozdağ'ı dinledim bir anlık.
Demokratik bir ülkenin bakanına,diye başlıyor ve devamında sıralıyor birçok şeyi. Hiç ilgilendirmiyor doğrusu beni.
Çünkü benim kendisine söyleyeceklerim var!
Beyefendi; senin ülkende 6217 nin 26. Maddesi ile değişik, 5271'in geçici ikinci maddesi var.
Yine girizgâh yok; kusurumu bağışlayın.
Haberlerden uzak kalma zorunluluğum var ama imkansız.
Yine Bekir Bozdağ sahnede.
Neymiş efendim, Türk yargısı talimat almazmış!
Gençlik yıllarımdı. Baba parası ile açtığımız işyerinde, bir toptancı esnafı ile sohbet etmekteyiz.
Gençlik dedim ya, konuşmalar oldukça üst perdeden haliyle. Söze başlıyorum, "hasbelkader yetkim olsa" diyerek ve ekliyorum günün aktüeliyle ilgili projelerimi.
O zamanlar yanımda olan biraderim, hemen taşı koyuyor gediğine! "Allah da, bu millete acıdığından sana yetki vermemiş ya" diyor.
Birinci hatira bu gelelim buçuğuna;
Bu sefer işçi olarak çalıştığım atölyede, yukarıdaki hatırayı anlatıyorum. Aynı yerde çalıştığımız enişte bey soruyor; eee sonra? Hiiç diyorum. Enişte kızıyor hemen ve "Remzi, sen durup dururken bunu anlatmazdın" diyor.
Sevmem ya! ataları hani boş konuşurlar genelde.
Nadiren de olsa isabet ederler. Gelen gideni aratır derler mesela.
Bülent Arınç' ı bilirsiniz. Kaliteli hitabetini takdir etmişimdir daima.
Hitabetinden çok gözyaşları ile polemik konusu olsa da; ben burada da arkasında durmuşumdur. Bütünüyle katı kalpli oldum, ağlayamıyorum şu günlerde de ondan.
Nasrettin Hoca'yı bilirsiniz; Büyük ilim ve fikir adamı.
Birgün çarşıda dolaşırken, bir papağanın on altına satıldığını görür. Eve koştuğu gibi, hindiyi kapar ve pazara getirir. Hemen sorarlar, Hocam hindi kaça? On altın der. Yapma hocam, bi hindi on altın eder mi derler. Az ötedeki kuş on altın ediyor ya! der Hoca. Ama o konuşuyor dediklerinde, Hoca cevabı yapıştırır. Bu da düşünüyor.
Ülkemizde düşünce suç malumunuz. Hayır, yasada karşılığı yok; uygulamadaki yorum keyfiyeti öyle.
Uzun seneler geçti, ülkemizde hindi kıtlığı falan yok; yani hindilerin keyfi yerinde.
Ramazan Yazıları 2 ‘’Hikmet Amca’’
Şiir ve Makalelere yazdığım yorumları eksik okuyanlar yani okuma bilmeyenler, bazı şeyleri yanlış yorumlamalarından bizi sorumlu tutmaktalar. Siz sormadınız biz de yazma gereği duymadık. Yoksa zannedildiği gibi bir gizem sevdasında değiliz.
Ankara’nın Demetevler semtinde bakkallık yaptık yıllar öncesi. Baba mesleği idi, hiç mecburiyetimiz yokken sürdürmek zorunda kaldık. Kelimenin içeriğinden midir nedir, baktık kaldık. Hani, bak ve kal anlamında. Bir yazımızda da dediğimiz gibi, başarılı olamadığımızı buradan anlamışsınızdır zaten.
Dağarcıkta biriktirdiğimiz her şey bütünüyle anlamsız değildi elbette. Mesela bir ekmeğin ya da süt ürününün hangi şartlarda bize ulaştırılması gerektiğini öğrenmiştik. Lütf-i ilahidir ki, nakil sırasında üründe meydana gelen bazı zararları telafi etme becerisi de kazanmıştık o sıralar.
Sabırlarınızı zorladığımızın farkındayız. Efendim, Ramazan aynı zamanda sabır ayı değil midir.
Diyeceksiniz ki; Bir Hikmet Amca başlığı attın, bakakaldığın günlerle kafamızı şişiriyorsun.
Elhamdülillah bir Ramazan yani rahmet mevsimini daha yaşıyoruz. Ramazan ile birlikte kutsallarımız biraz daha öne çıkmakta ve çok şükür unutulmaktan korunmaktadır.
Bunların içinde kutsanmış olarak bize verilen olduğu gibi kendi kutsadıklarımız da mevcut.. Mesela Mukaddes Kitabımız, kutsanmış olarak bize verilenlerden. Bir de hilye-i Şerif var. Efendimizin görünümüzü anlatan rivayetin, portre şeklinde hat sanatı ile yazılmış hali. Bu da bizim kutsadıklarımızdan. Mü’min kişinin, Efendimizi tehayyül etmesi elbette yadırganacak şey değildir.
Bunların dışında bir de bize, empoze ile kutsattırılanlar var ki bir örnek işleyeceğiz.
Rabia-i Adeviye… Duymayanımız ve imrenmeyenimiz yok neredeyse.
Vaktiyle evliya filmlerini izlete izlete neredeyse milleti uçuracak olan bir tv kanalımız var idi. Akıbetini hepimiz biliyoruz şu anda birbirinden iddialı entrika dizilerine imza atmaktalar.
İşte bu kanalın kutsattırdıklarından olan Rabia.
Hiç kimse itiraz etmeyecektir sanırım; bugünlerimizi yaşlılarımıza borçluyuz.
Politikacılarımız da bu fikirde olacaklar ki, birtakım öncelikleri var yaşlıların.
Toplu taşıma araçlarında ücretsiz seyahat da bunlardan biri.
Şimdi diyorum ki; çok sayıda lüks araç alsak, son derece konforlu donanımın yanında araç başına dört hizmetkar tahsis etsek, duraklara bağlı kalmaksızın evlerinden alarak yaşlılarımızı pastane postane gezdirse!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!