Kar, kar, yine kar; bembeyaz örtünmüş ufuklar...
Kardan bir ölüm raksını meşketmede rüzgâr.
Ak bir gecedir... Sıyrılır esrârı zamânın,
Ak bir koridordan süzülür rengi semânın..
Fecrin yine ürperdiği bir gün;
Gözler yine hülyâlı yasında...
Sen böyle hayâlinle üşürdün,
Sonsuz bir elem fırtınasında.
Bir yerdi –muhayyel- seni gördüm
Benim gözümde ne kış var, ne kar, ne bir heyecan
Gözümde tek bir ölüm, bir de öldüren cânan...
mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün
güneşin loş ışıklarıyla halay
çekerek sâhilinde Üsküdar’ın
yürüyordum.
ufukta ince bir ay
ve nihâyet ipince martıların
bir kadim mûsikîye benzeyen o
Sen ki gülsün, beni güldürmeyi bilmen gerekir.
Yâhut ölmem ve senin de bugün ölmen gerekir.
Duyarım yankısını boşluğa çarpan sesinin;
Rûhumun boşluğudur belki üzülmen gerekir...
İnsan, ter akıtmışsa 'hayırsız' demek olmaz.
İsterse eğer hakkını, 'arsız' demek olmaz.
Elbet teri yaşken alacak hakkını, yoksa;
Bir gün gelip aç kaldı mı 'hırsız' demek olmaz!
Gidenler gitti, sen kaldın, vefâsız yârı beklersin...
Ne buldun sâhi dünyâdan, dönüp tekrârı beklersin?
Zaman bir bitmeyen çölmüş, ölenler ölmeden ölmüş
Ve zâten ölmemek zülmüş, neden inkârı beklersin?
Günaydın Elvide! Kalbimde bir güneş doğacak.
Nasıl karanlığı silmişse fecrin âhengi...
Sabâhın en güzel aksiyle parlıyor gibi, bak:
Saçında titreyen akşamların hüzün rengi...
Nasılsın Elvide? Çok yıllar oldu görmeyeli.
Karanlık sokak irkilirdi;
Yürürdüm, yürürdün, yürürdük.
Uzaktan bir Eylül belirdi.
Tereddüt, vakitsiz gelirdi;
Duyardım, duyardın, duyardık:
Sensiz bu ilk gün; ufku saran kıpkızıl melâl;
Derdimle bir hoşum, bugün efgân içindeyim.
Rûhum bir ızdırap çölü, Rabbim nedir bu hâl?
Zincirle bağlı duyguların gölgesindeyim...
Mâzî, avuçlarımda alevdir, yakar durur;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!