İzmit’in tren garı
Peronda bir kadın
Yanında adamı
Sarılıp sarılıp öpüyor
Kıskandırıyor aşıkları
……………………
Aklım çalışmıyor
Fikrimi yitirdim
Ve kafam durdu
İlham mı?
O beni unuttu.
Sanırım küstürdüm.
Oy oy ağrılarım
Ben sizi nerede ağırlarım
Sağlığımın elden gittiğini
Siz gelince anlarım
Bir lokma ekmek ye
Armut topalağı,erik gagı
İle büyüdüm ben
Çerezimizdi bizim
Anamızın yazdan yaptığı
Cebimize doldururduk kış boyu.
Bir gün evde yalnız kaldım,
Hemen mutfağa daldım
Bir elime beyaz peynir
Bir elime ekmek aldım
Tomur ha tomur..tomur ha tomur.
Bu sahilde ben
Karşı sahilde sen
Ortamızda deniz
Denizler kadar sevgimiz
Söylemedik kimseye
Kıskanmasınlar diye
Ne vatan kalmış ne bir toprak
Rüzgar esmemiş kımıldamamış yaprak
Gelmişler işgale güçlerine bakarak
“Geldikleri gibi giderler “ diyenler olmuş.
Birleşmiş donanma topa tutmuş sahilleri
Konuya nasıl başlamalıyım, nereden başlamalıyım kararsızım. Çalıştığım dönemlerde gerek milli bayramlar, gerek dini bayramlar yalnız bizim için varmış ve yalnız biz kutlarmışız gibi büyük bir heyecan ve zevkle işimizi yapardık. Şimdi ise bazılarına katılıyorum bazılarını ise seyrediyorum.
10 Kasım 2008 günü ise büyük ve eşsiz önder Atatürk’ümüzün ölümünün yetmişinci yıl dönümü. Ağlamak için değil özür dilemek için törenlere katıldım. Önce askerlerin, öğrencilerin, daire müdürlerinin, sivil toplum örgütlerinin vilayet binasında yapılan törenindeydim. Büyük bir coşku vardı. Siren sesleri ortalığı inletti. Görevimizi yapmanın huzuru ile yeni Cuma camisinin önündeki parka oturduk. Saat onbirde İzmit Atatürkçü Düşünce Derneğinde yapılacak olan basın açıklaması için saatın geçmesini bekledik.Zamanı gelince oraya gittik.İzmit Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Sayın Ahmet beyin morali bozuktu.Basın açıklaması sırasında, yaptıkları törende kimsenin olmadığını, ne seçilmişlerin nede atanmışların törene katılmadığını ve siren sesi duymadıkları gibi hiçbir arabanında korna bile çalmadığını söyleyerek protesto etti. Basın açıklamasını tamamladı. Orada bulunan bir avuç insana bazı yaşananlar anlatıldı, sohbet edildi ve saat onaltıda KYÖD de yapılacak törende buluşmak üzere dağıldık.
Son zamanlarda yaşamadan önce ölmeyi düşünen ve ölünce de Cennet hayal eden benim güzel halkım camileri çok doldurmakta. Yeni Cuma camisi, Fevziye camisi vakit namazlarında bile doluyor yer kalmıyor çok şükür. Anlamadığı bir dille anlamadığı bir dini yaşayan vatandaşım yaşamayana da yan gözle bakıyor ve kendinden saymıyor. Ben anlayarak yaşamaya çalışıyorum. Burada kendimi övdüm gibi geldi. İkindi namazına gittim. Namazımızı kıldık. İmam efendi namaz sonunda Kuran’ı Kerimin tamamını okuyarak bitiren yani hatim eden birinin duasını yaparak amin dedirtiyor. İslam dinini kurucusu Hazreti Muhammed’den başladı sayıyor. Camiden gelip geçenler, hocalar, hacılar ruhlarına…..ben heyecanla bekliyorum “ ha şimdi diyecek bu gün on kasın Atatürk’ün ölümünün yıl dönümü ona da fatiha okuyalım” uzattıkça uzatıyor, ama benim beklediğimi bir türlü söylemiyor ve söylemeden de duasını bitiriyor. Hayal kırıklığına uğramış bir vaziyette camiden çıkarken üzülüyorum. Hoş Atatürk’ün onun diyeceği fatihaya ihtiyacı yok ama, her şeyi dinle ölçen halkımın var. Orada bulunan ve Atatürk’ü anlamayan onlarca insanın kafası karışır hiç değilse. Bu ülkede sen rahatça dinini yaşayabiliyorsan Atatürk ve arkadaşlarına borçlusun. İstila altında olsan yaşayabilir misin acaba? Neyin beklentisi içerisindesiniz kardeşim, bu nasıl bir inat.. Atatürk’ün kurduğu bir ülkede yaşayacaksın ve Atatürk’ü tartışacaksın … ilginç doğrusu.
Telefonum kapalıydı, açtım, arkadaşım Süleyman aramış, geriye aradım:
- Beni aramışsın,
- Namazdayken telefonun kapalı, çıkınca aç bari..
Bu şimşekler kızgın
Gökyüzü ortadan yarılıyor
Gürültüsünün sesi
Çok uzaklardan duyuluyor
Rüzgar deli esiyor
Yağmur başlıyor.
Tarihimizde Öküz Ahmet Paşa derler bir vezir vardır.Açık sözlülüğü ve hazır cevaplığı nedeniyle verilmiştir bu lakap.Aynı zamanda da ince bir mizah vardır sözlerinde..
İşte bu Öküz Ahmet Paşayı padişah yanına çağırır. Hangi padişah olduğunu bilmiyorum, bilen varsa bana bildirsin memnun olurum. Padişah “ bana öyle bir kusur et ki özrün kusurundan büyük olsun” der. Ne yapsın Öküz Ahmet Paşa, işin sonunda kelleyi kaybetmek var. Başlar düşünmeye… Bir gün bakar ki haşmetli padişah merdivenlerden hızlı hızlı çıkmakta, hemen peşinden koşar ve poposuna bir parmak atar. Neye uğradığını anlayamayan padişah zıplayarak geri döner ve:
-Bre densiz nedir bu hal, tiz yakalayın…
Diye bağırır. Öküz Ahmet Paşa:
-Bağışlayın haşmetlum sizi valide sultan zannettim. Diyerek özrünü kabahatinden üstün tutar.
Paşaya konuşma yasağı konur. Davetlerde hiç söz söylememesi için sıkı sıkı uyarılır. Yapılan her türlü etkinliğe de protokol icabı çağrılmaktadır. Yabancı elçiliklerle yapılan bir davette Öküz Ahmet Paşa’da vardır. Masalar yan yana dizilir ve bir bayan bir erkek oturtulur. Paşanın bir yanında Fransız sefirinin karısı öbür yanında Avusturya sefirinin karısı oturmaktadır.Yemek neşeyle geçmekte, herkes bir şeyler anlatmaktadır. Öküz Ahmet paşa ise tembihli olduğu için sessizce durmaktadır. Fransız sefirinin karısı:
Konuyu RECEP USLU hocamdan dinlediğim için,bıraktığı kederi de biliyorum.
Başınız sağolsun koca usta.
Mukadderat bu,karşı gelinecek,itiraz edilecek mercii yok ki,başvursak.
Şiiriniz zaten gereğini anlatmış.
Bir söz bilirim,sahibini bilmiyorum.
HİÇ KİMSE ÖLMEK İÇİN GENÇ DEĞİL ...
Çok güzeldi RECEP hocam.
Canlı canlı dinleyen birkaç şanslıdan biri olmaktan mutluyum.
Yüreğinize sağlık.