Anam!
Benle beraber doğdun
O heyecan o sevgi
Aktı kalbine yavrum diye
Acıma katlandın, acılara katlandın
Of demedin..
İbadet Tanrı’yadır
Kula kulluk olmaz
Anaya bakanın
Babaya bakanın
Gül bahçesi solmaz.
Altın top geleceğindir
Yağmur çamur dinlemez
Kar fırtına bilmez
Gitmeye hiç üşenmez
Hizmet eder komiserler
Kulüpler birer birer
-Ey komşular duyduk duymadık demeyin, bu akşam Hacı İzzet’lerin hayırı vardır. Bütün komşular buyursun gelsin.Benden söylemesi…
Kaba pınardaki okulumuzdan dağılmıştık, ilkokul üçüncü sınıfta okumaktaydım, öğretmenimiz önde biz arkada köyün meydanına gelmiştik.Kara kütük deki musalla taşının üzerinden köyümüz kahyasının ünü çıkasıya bağırdığı haber hepimizi sevince boğdu.Gene bulgur pilavı ve yufka vardı.
-Ben kaşık ta götüreceğim arkadaş
-Ne yapacaksın kaşığı, yufka var ya..
-Yufka elimi yakıyor, yiyemiyorum.
Köyümüzde harman sonunda çeşitli hayırlar olurdu. Ürünün bereketine şükür için bazen tek başına bazen iki, üç aile birleşerek pilav pişirir herkesi buyur ederdi. Hicaza gidenler gitmeden önce yada hacı olup dönünce yine pilav döker (pişirir) bu mutlu güne eriştiğine dua ederdi. Hele hıdrellez günlerinde dökülen pilavın tadına doyum olmazdı.Çünkü tüm köylüler varlığına göre bir şeyler verirdi.Davarı olanlar koyun, koç, keçi, erkeç verir, kesilen bu hayvanların etleriyle pilavlar pişirilirdi.Komşu köyler de davet edilirdi. O gün köyümüzde güreşler tutulur, oyunlar oynanırdı. Ben hep Tahirlerin Mehmet’le güreşirdim ve onu yenerdim.
Sevgili Recep Hocanın şiirleri dalları meyva yüklü bir bahçeye benzer.
Yolcu olup da o bahçeye uğramazsanız alınır,gönül koyar.O bahçeye
uğramanız lazım.Ballanmış meyvalardan tatmanız lazım.Hepsi alınteri
ve göznuruyla yetiştirilmiştir.
Recep abi oradan seslenir dünyaya.Acılardan ve yokluklardan geçmiş
29 Haziran, Köyüm Çengellerin İstanbul’da hıdrellez şenlikleri vardı, aynı gün İlimtepe kooperatifinin tapu dağıtma toplantısı ve genel kurulu vardı ve yine aynı gün internette tanıştığım Kocaelili şairlerin Adapazarı, Kaynarca’da aylık toplantısı vardı. Aralarında tercih yapmak zorundaydım.Tercihimi Kocaeli Esintisinin toplantısından yana yaptım. Yanıma eşimi ve aile dostumuz Hasan ve Muhterem Altınalan’ı alarak sabah erkenden yola çıktım. Eşim Kandıra yolu üzerinde piknik alanı buluruz ve sabah kahvaltısını orada yaparız, sıcak bastırmadan da gideriz dedi. Benzinlikteki kamelyanın altında çayımızı demledik kahvaltımızı yaptık.
Yeniden yola koyulduk, hedef Kaynarca, Gölet idi. Kaynarca, Adapazarı iline bağlı küçük şirin bir kasaba. Yeşillikler içinde. Yolda giderken eşim “İnşallah gittiğimiz yerde ağaç vardır, yoksa bu sıcakta orada durulmaz, sıcak bize dokunur” derken bende “ Sen merak etme hanım, beğenmezsek döneriz” dedim. Kaynarca merkezde Gölet hakkında bilgi aldık. Güzel bir yer olduğunu söylediler. Kaynarca’yı çıkarak Adapazarı istikametinde yolumuza devam edip gölet dönüşünü bulduk ve asfalt olmayan yola girdik. Karşıdan İstanbul plakalı bir araç geliyordu. Yol dar olduğu için yavaş yavaş gittiğimizden yanlarına gelince “ Bu yol gölete mi gidiyor” diye sordum. “ evet fakat çok pis bir koku var” dediler. Biz yolumuza devam ettik. Karşımıza meşe ağaçlarıyla kaplı bir alan ve bembeyaz suyuyla güzel bir gölet çıktı. O alana girerken ekşimsi bir kokuyla karşılaştık. Biraz ilerleyince koku kayboldu. İşletme sahibi Özkul öğretmenin ağabeyi yanımıza gelerek “ hoş geldiniz” dedi. Ona “ Özkul ve Sevim Aslanalp bizi buraya davet etti” dedim. “Evet haberim var” dedikten sonra “ Hazırlıkta yapmadık, nereyi hazırlamalı ki “ diye telaşlandı. Kokunun ne olduğunu sordum. “ Çöpleri boşalttım, belki ondandır, hemen halladerim “ dedi ve bir müddet sonra, traktörünü çekti, çöp kutularını kaldırdı, kokuyu kaybetti.
Göletin kenarı çok güzel meşeliklerle kaplı, tam bir piknik alanı, yanıbaşımıza gelenler mangal yapmaya başlamışlardı bile. Ev sahipliğini üslenen Sevim hanıma telefon ederek toplantı alanında olduğumu haber verdim. Koyu meşe gölgelerinin altında sohbet ederek geleni gideni seyretmeye başladım. Usta şair Sevim Aslanalp ve eşi geldiler, sarıldık hasret giderdik, Sevim hanımı çok iyi gördüm, moral olarakta çok iyi gördüm ve heyecanını gözlerinde saklayamıyordu. Bir müddet sonra Sakarya Yazarlar ve Şairler Derneği başkanı Muammer Kılıç geldi. Bu karşılaşma ikimiz içinde hoş bir süpriz oldu. Muammerle biz çok uzun yıllar önceden tanışıdık. O benim aynı zamanda izcilik öğretmenim idi. Sarılıp hasret giderdik, hani derler ya “ dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur, yada dünyanın binbir türlü hali var.” Yanında şair ve yazar Cemile Yüzçeler hanımda vardı.
Biz koyu bir sohbete başladığımız sırada neşe içinde bizim gurup Şükrü Topalların arabasıyla akın etti.Başkan Ferah Yılmaz, kızı, ablası, iş arkadaşı, ve tabii Gülfüz…Hoşbeşten sonra bizim önceden hazırladığımız masalara geçtik, yetmedi..masa ekledik, sandalye taşıdık… tanışma faslından sonra pastalar, börekler, sarmalar, kekler ayranlar, meyve suları….servisleri başladı..bu arada Sevim hanımın arkadaşları da geldi..ona yardıma ve bizlerle tanışmaya gelmişler..öyle tatlı bir sohbet başladı ki neredeyse şiir okumayı unutacaktık..neyse ben imdada yetiştim ve hemen Sevim hanımın bir şiirini okudum. Başladık hem yemeye hemde şiirler okumaya…bu arada 6+5 nedir, 4+4+3 nasıl yazılır, ben serbestciyim arkadaş…ısmarlama şiir yazamam..içimden ne gelirse onu yazarım…ah ulan birde şu 6+5 yazabilsem..?
Sevim hanımın bilgili ve sevimli ressam ve şair manevi oğlu geldi…sordu hepimize “ sizce şiir nedir? ” hadi bakalım cevap verin…
Saatlerin nasıl geçtiğini anlamadım. Oturduğum sandalyeye saat birde oturdum, kalkarken baktım ki altı olmuş. Zorunlu olduğum için kalktım, şiir dünyamız bittiği için değil.
Bilecik'in,Gölpazarı kazası
Gölpazarı'nın Çengeller Köyü
Çengellerin fakiran evi
Bir gün şenlendi.
Hacı İbrahim'in oğlu Ali
12 Eylül Cuma günü kapım hızlı hızlı çalındı,açtım Hayri dayı ' Hoca çabuk televizyonu aç darbe oldu' dedi ' genemi bu adamları kurtardılar' dedim.Kimdi kurtulan bu adamlar, Demirel ve Ecevitti elbette.Açtık televizyonu 'omuzu kalabalık beş paşa oturmuş sakın sokağa çıkmayın demektelerdi.' ama benim çıkmam lazım.Yıllarca köylerde ebelik yapan hanımım, şehirde çalışabilmesi için vilayette kurs görmekteydi.Köylerdeki canlar can değil, nasıl olsa doğuruyor, ama şehirli kadınlar öylemi, onların doğurması için köy ebelerine kurs vererek doğumu öğretmek lazım dı...Eşimi Cuma günleri alır, pazartesi sabahı vilayetteki hastaneye bırakırdım.İki küçük çocukla biz hafta içi beraber dururduk.O günde hanımı almam lazımdı.Hayri abi ' gitme hoca ne olur ne olmaz ' dedi.Ama mutlaka gitmeliydim yıkanacak çamaşırlar vardı. Çocuklar annelerini özlemişlerdi. Çıktım yola biraz gittim yolda iki asker el etti durdum.' abi nereye gidiyorsun' dediler.' vilayete gidiyorum dedim.' Bizide al ' dediler.Aldım arabaya düştüm yola..yollarda barikatlar var ama beni arabada askerler olunca durduran olmadı. Vilayete gelince askerler indi, ben eşimi hastaneden alıp geri yola çıktım.Bir fırının önünde durdum ekmek alacağım arkadan bir ses ' durma devam et' ' ekmek alacağım' ' ne ekmeği durma yürü hadii..' tabii biz ekmek alamadan devam ettik. Biraz önce geçtiğimiz yoldan geriye gittmekteydik.İlk barikata geldik, dur işareti durduk, üzerimize birkaç asker silahları doğrultu ' inin aşağıya' indik. 'Aç arabanın kaputunu, bagacını, kapılarını, torpidosunu' açtık,' nereye gidiyorsunuz, sokağa çıkma yasağını bilmiyor musunuz' biz sessiz durduk.Hanıma o akşam hastaneden görevli kağıdı verilmiş.Onu gösterdik 'geçin' dediler.Yola devam ettik..biraz aşağıda yine yol bağı var.'inin aşağıya, açın arabanın her kapısını,bu arada üslerimizde yoklanıyor tabii.'Nereye gidiyorsunuz, neden sokağa çıktınız' ve benzeri sorular ve silahlar üzerimize doğrultulmuş vaziyette..görev kağıdına bakma ve yola devam izni...biraz aşağıda yine yol bağı..bizim gibi bir kaç araba..yol sessiz..yine inin arabadan, siz kimsiniz, neden dışarıdasınız,en ufak bir hata yada kıpırdanma yapsak öyle sanıyorum bizi vuracaklar.Oldum olası silahtan korkarım, dahası yanımda hanım var...serde erkeklik var...korkmamaya çalışıyorum...neyse yarım saatlik yolu birkaç saatte gelebildik.Çocuklarım biri sekiz, bir beş yaşında evde bizi endişeyle beklerlerken bulduk.Teselli ettik.
Bu bir günlük aklımda kalan olay.Ama genede 'DARBECİLER YARGILANSIN' Derken düşünüyorum..sanki ordumuza hakaret ediyormuşum gibi geliyor.Ben her yerde her zaman bizi koruyan ordumuza hakaret etmek istemiyorum. Birde geriye değilde hep ileriye baksak daha iyi olmaz mı arkadaşlar...
Neyse şimdilik bu kadar.
Herkese saygılar.
Yine içimde sen dışımda nefes
Bu sevgiye parmak ısırır herkes
Bir kez seviyorum desen tek bir kez
Dünya benim olur can benim olur.
Hayatımın tadı sende çıkarsa
Vur davulcu düğünümüz şenlensin
Akrabalar gelsin, dostlar gelsin
Oğlumuz kızımız neşelensin
Düğünle ölüm Allah’ın emri
Vur davulcu sesin duyulsun
Konuyu RECEP USLU hocamdan dinlediğim için,bıraktığı kederi de biliyorum.
Başınız sağolsun koca usta.
Mukadderat bu,karşı gelinecek,itiraz edilecek mercii yok ki,başvursak.
Şiiriniz zaten gereğini anlatmış.
Bir söz bilirim,sahibini bilmiyorum.
HİÇ KİMSE ÖLMEK İÇİN GENÇ DEĞİL ...
Çok güzeldi RECEP hocam.
Canlı canlı dinleyen birkaç şanslıdan biri olmaktan mutluyum.
Yüreğinize sağlık.