Akıtmasın zehirin ağın,
tarumar olmuş otağın,
toplasın tasın tarağın,
terk eylesin gönül yurdunu..
Söyleyin vazgeçtim candan,
Sen Yoktun O zamanlar…
Kara kaplı günlerdi,
soğuktu, üşüyordum.
Soğuktan değil,
korkudan üşüyordu sancılarım.
Herkes oradaydı,
Seni gördüm geçenlerde,
karşıdan karşıya geçiyordun.
Üzerinde o siyah elbisen,
rüzgarda savruluyor,
sessiz göldeki kara kuğu misali,
endamın gözlerimi kamaştırıyordu.
evet, sonunda
sonuna geldik değil mi?
başlamadan bitti,
bittik değil mi?
geleceğe köprüler kuracakken,
köprüleri attık değil mi?
Ağzı olan her lafı konuşuyor,
boş lafı bırakıp, söze dönelim.
“Ağaç yaşken eğilir” derdi büyükler,
“onlar” eğri kalsın, biz düze dönelim.
Aman solmasın çiçeğin...
Rüzgâr her vuruşunda,
dağılsın polenlerin etrafına...
Çoğal onlarla, bir bir.
Başını her salladığında,
kokun yayılsın etrafa…
Yâr saraydı, yâr saray/dı
Yar yaramı! Yâr saraydı…
Ellerin yâri küçük hane,
Bendeki yâr, yâr; saray/dı…
Yâr saraydı, yara saraydı,
Beynimi bulandıran sayılardan,
ensesi kalınlardan, dayılardan,
silahlanıp dağa çıkan ayılardan,
bıktım da usandım, kime ne diyem...
Kapkaç için, puştluk için kolaçan,
Güçlüler ezer zayıfı; dayağı, falakası bitmez,
Çakallar kokuyu alır, erk ile alakası bitmez,
Herşey ve herkes yok olur, biterde birgün;
Her devrin adamı,dallaması, yalakası bitmez...
Öyle güçlüdürki dayısı, anası-atası bitmez,
Uykularımın çalınmışları bile koymadı bana,
şiirlerimin gaspedilmesi,
dişimin dibinde toplanan kahpe iltihap bile..
Uykusuz kalmışlığım,
sigaramı kırışım
ve tabutuma konarken omzumu çizen paslı çivi,
kalemine ve yüreğine sağlık binlerce teşekkür sana beni çocukluğuma götürdüğün için