Ozan Çağlar Şiirleri - Şair Ozan Çağlar

Ozan Çağlar

Gözlerini dikip gözlerime,
'ben gidiyorum! ..'
dediğinde bitmişti her şey.
Yalnız, yorgun,
ıssız ve kuytu düşüncelerle
baş başayım şimdi...

Devamını Oku
Ozan Çağlar

Boşuna etmişim ömrümü heder,
bunca yıl elem, onca yıl keder,
ben ölünce gülecekse kader,
böyle hayatın, gözüne toz kaçsın...

Su gibi aktı, geçti yıllarım,

Devamını Oku
Ozan Çağlar

Utandım..
Kıskandım..
Belki şımarık,
ama tedirgindim..
Tırmalarken kulaklarımı,
kapı üstüne yuvalanan baykuş,

Devamını Oku
Ozan Çağlar

Git buradan!
Kimse yokluğunun,
farkında olmayacak;
Git! ..
Kendimi zor toparlayacağım belki,
ama yinede git!

Devamını Oku
Ozan Çağlar

Hep gidene lanet okunur,
Hep gidendir,
kör kelimelerin hedefi.
Oysa gidenin ardından
yerlere bakarsa kalan.
Görecektir kan damlalarını,

Devamını Oku
Ozan Çağlar

İhanetle dolu bu dünyada,
alışanda oldu, çalışanda...
Adam gibi yaşamaktı marifet;
sataşanda oldu, çatışanda…

Ses çıkarmaz olduk olaylara,

Devamını Oku
Ozan Çağlar

Söküp alırsan,
şiirlerimi hayatımdan;
yok olur
biterim...
Apansız aralıklarda
yiterim...

Devamını Oku
Ozan Çağlar

Görmezden geliyorlar,
onların gözleri yok!
İki satır konuşamazlar,
söyleyecek sözleri yok!
Kabuk görünür amma,
içlerinde özleri yok!

Devamını Oku
Ozan Çağlar

Ah be Hoca. Biliyorsun ne çok umutlar taşıdı Ankara’ya gelen otobüsler. ki ne çok iç sızlattı, üç beş eşya sırtında, hamallar, ki evsizlere ev oldu otogarlar… Ah be hoca, Bilirsin Ankara’nın eski aşklarını, Erkek gibiydi kızları, Mert, yalansız, hilesiz, dolansız.. Adam gibiydi adamları, Yürüyüşü başka, bakışı başkaydı. Şimdi Onlarda sahte oldular, Tıpkı Ankara gibi. ki kavgaları da başkaydı Ankara’nın. Artık göğüs göğse muharebe yok Ankara’da. Fitne fesat, sille tokat… Kazanın kaynadığı, “sıfır” noktası oldu Ankara. Yaprakları da başka düşer, Yorgun asfaltlarına. Denizin yoktu ama, Yine de sevilirdin be Ankara, Soğuk yüzün, hüzne değse de, Bir başkaydı arkadaşlığın, Bir başkaydı aşkların be Ankara. Yüzüne gülen, kuyunu kazar olmuş, Hüznünü bilen, ele satar olmuş, Elini sallasan puşta çarpar olmuş... Gayrı umutlarımı attım çöpe, ki teselli vermez artık gül bahçen. Ben sana çoktan küstüm Ankara! ... Oysa ki, bu mazbut hikayede, Sana yazacağım naatlar çok olmalıydı. Yüreğimin en derinlerine sakladığım, Aydınlık yüzünden bahsetmeliydim. Her dem güven veren, O aydınlık yüzünden. Artık ne yüzün aydınlık, Ne de kavgaların mertçe.. Kahpe bir kanser girmiş içine, Yer de bitirir seni, Farkında mısın Ankara? Sen de yoksan artık ben, Kime sığınırım? Kiminle dertleşirim? Kime giderim Ankara? Çayırlarına uzanıp, Masmavi gökyüzünü göremeyeceksem, Ve koşamayacaksam kırlarında, ki gönlümün kavruk kırsalını, Cennet bahçesi yapamayacaksam sevginle, Ne gereğin var ha? Kaldır artık sis perdesini Ankara! E hadi, ne duruyorsun? Anladım, duymuyorsun söylediklerimi. Sende kabul ettin karanlığı değil mi? Bu çirkef, bu kokuşmuş bela, Senide yedi değil mi? Ah be Ankara. Yüreğine örülen taşlarla, Taş/kent mi oldun ha? "Artık gözlerin masmavi bakmıyor Ankara! Bundan sonra senin adın YALAN’KARA…” .

Devamını Oku
Ozan Çağlar

Fotoğraflara bakmışız da,
geçmiş günleri anmışız...

Bir sofrada oturmuşta,
dost yemeğine banmışız...

Devamını Oku