ÖYLE İŞTE...
Berbat bir haldeyim...
Bu öyle bir berbatlık ki,
sanki ruhum eski,
tozlu bir sandığın dibine atılmış'ta kapağı kilitlenmiş gibi.
İçeride bir fısıltı var,
"uyan" diyor, "kaç bu karanlıktan",
ama göz kapaklarım asırlar öncesinden kalma iki demir kapı sanki, aralanmıyorlar..
Kelimeler birer buz parçası gibi dilimde,
erimiyorlar,
aksine boğazımda bir düğüm oluyorlar.
Uyumak istiyorum Ama
uyku narin bir kelebek gibi ve
nedense konmuyor artık
yorgun göz kapaklarıma.
Kalabalığın Sessiz Çığlığı ve
Yalnızlığın Haritası
Olmayan Yolları Canım sıkıyor...
Bu öyle bildik bir sıkıntı değil.
Sanki göğsümün içinde binlerce minik kuş çırpınıyor, her biri farklı bir yöne gitmek istiyor
ama göğüs kafesim o kadar dar ki,
sürekli birbirlerine çarpıp öylece duruyorlar.
Etrafımdaki Kalabalık,
Gereksiz ve anlamsız bir uğultu gibi geliyor bana,
her yüz tanıdık,tanıyorum aslında
ama her biri bir yabancı,
Onlara ayak uydurup aralarına karışsam diyorum,
Diyorum demesine ama...
O'da olmuyor...
Çünkü; o curcunanın ortasına karışmak,
yangına benzin dökmek gibi,
sönmesi gereken alevin
daha çok harlanmasından korkuyorum.
Gezip dolaşmak istiyorum ama
sanki ayaklarım kök salmış bu beton zemine,
bir kıpırtı,bir heyecan , bir arayış var içimde,
Ama gezmek istediğim bir yer yok...
Bütün haritalarım silinmiş sanki,
yollarım kaybolmuş,
pusulamın ibresi boşluğu gösteriyor.
Belki de gitmek istediğim bir yer yoktur,
belkide içinde bulunduğum bu ruh halinden uzaklaşmak,
bir "başka"ya varmak,
bir başka "ben"i bulmak istiyorumdur.
Gülmek için bir sebep arıyorum çoğu zaman.
fakat , gülmek tıpkı karanlık bir odada kaybolmuş bir anahtarı aramak gibi.
Biliyorum,buralarda bir yerlerde olmalı,
o neşenin kıvılcımı,
ama küllenmiş hatıraların altında
kaybolmuş ve ne kadar ararsam arayayım bulamıyorum.
Ağlasam diyorum bazen...
O içimde biriken,
tortulaşan acıyı bir sel gibi akıtsam.
Hıçkıra hıçkıra, bütün o suskunluğu yırtarcasına...
Ama sonra bir boşluk çarpıyor yüzüme.
Başımı omuzuna dayayacağım kimse yok...
Bir omuzun sıcaklığını ,
o güveni veren varlık,
bir hayal kadar uzak bana.
Gözyaşlarım birer yetim çocuk gibi,
yanaklarımdan yalnız başına süzülüyorlar.
Nefes alıyorum, evet...
Ama bu bir yaşam belirtisi değil
sanki daha çok bir mekanik zorunluluk.
Ciğerlerim havayla dolup boşalıyor,
tıpkı eski bir körüğün hareketi gibi,
ama ruhumla hiçbir bağlantısı yok.
Yemek yiyorum...
Ama yediğim her lokma , tadı tuzu olmayan adını bile bilmediğim bir yiyecek gibi..
Sanki bütün lezzetler çekilmiş
alınmış bu dünyadan,
geriye sadece yavan bir boşluk kalmış.
Öyle işte...
Öyle işte diyorum ama ,
Bu "öyle işte"nin içinde bir evren saklı.
Bir suskunluk çığlığı,
bir arayışın yorgunluğu,
bir yalnızlığın soğuk nefesi var...
Belki de bu "öyle işte"nin sonunda,
hiç beklenmedik bir anda,
bir ışık huzmesi belirir ve
bu berbat hal yavaş yavaş dağılır.
Çünkü biliyorum ki;
Umut dediğimiz şey,
en karanlık anlarda bile yeşeren
inatçı bir tohumdur..
öyle işte....
öyle işte....
Kayıt Tarihi : 15.6.2025 23:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!