Ankara da bir evde kaldı dört kişi.
Yoksuldu odalar.
Ve onlar.
Sessiz Ömer,
Deli Bekir,
Öksüz Selami,
Güvercinleri sevme modasına uydu uyalı,
Rüyalarına hiçbir kedinin girmediğini,
Anlatıyor kentli kadın.
Ve kentli kadın hiç bakire kalamadı.
Benim asıl derdim,
Kaldırımlara izmarit atan delilerin,
Bana düşlerini anlat esen yel gibi
Mor rengi nedenini
Bu renkteki düşlerini
Sümbülün gizemini
Neden sümbülsün söyle
Ankara bozkırında kaybolan şeffaf yürek
İlgimi çekenler yorucuydu.
Keyif ve günah el ele,
Yok olmadan alıkoymak, hangisi?
Seçimler zalim!
Heykeller taştan yapılır oysa
Benle sohbetteyiz sabah ayazında,
Gün sığmıyor sensiz içime,
Yokluğun çoğalacak günden güne,
Fikrimin acı sızısı artacak.
Tıpkı sigarayı terk etmek gibi,
Yüreğimle yaktığım ateşi,
Dudaklarımla söndürdüm.
Unutmadım bırakıp giderken söylediklerini.
Kokuları hala burnumda.
Sözlerin hep meşe kokardı.
Bakışlarına karlar yağmış gibi bakardın.
Üşüyordun hep şarkı söylerken,
Ne çok yalnızdık sevişmelerde,
Ben geldim yalnızlığım,
Uzun yoldan.
Dizlerim titriyor yorgunluktan,
Ayaklarıma dikenler,
Toz toprak bulaşmış.
Ben geldim.
Sen benim neler çektiğimi bilemeyeceksin,
Geceler de nasıl kıvrandığımı,
Ağlayamadığımı,
Gidenlerime yandığımı,
Sen benim neden saklandığımı bilemeyeceksin,
Gündüzlere küskünlüğümü,
Ahh resimler üşütüyor bedenimi,
Hoyrat bir makas kesmiş atmış,
O hayatın içinden beni,
Bir kesik elim kalmış,
O fotoğrafta birinin kolunda,
Sızlıyor derin derin,
İyot kokuyor,
Evden çıkıp Arnavut taşlarına bastığında,
Her sabah,
Avludan akan su gibi akardı sokağa,
Çiçekli basma entarisiyle.
Elinde bir kamış olta,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!